İslam Dininin temel ibadetlerinden birisi olan ve sözlükte “gitmek, yönelmek, ziyaret etmek” manalarına gelen hac, imkanı olan her müslümanın, belirli bir zaman içinde Kabe’yi, Arafat ve Mina’yı ziyaret ederek belli bazı dînî görevleri yerine getirmek suretiyle yaptığı ibadeti ifade eder. Hac ibadetini yaparken çeşitli zaman ve mekanlarda icra edilen uygulamalara “menâsik” (tekili, mensek) denir. Kutsal mekan kavramı ve bu yerleri ziyaret, insanlık tarihi boyunca bütün din ve inanç sistemlerinde görülmüştür.2 İslâmî bazı kaynaklara göre Hac ibadeti Hz.Âdem’e kadar uzatılsa da, Kur’ân-ı Kerim’in bildirdiğine göre3, daha önce tahrip olmuş Kabe’nin eski temelleri Hz.İbrahim ve oğlu Hz.İsmail tarafından bulunarak Kutsal Mabed yeniden inşa
edilmiş, Hac suresinin 27-29. ayetlerine göre de insanları hac yapmak üzere Mekke’ye ilk davet eden peygamber Hz.İbrahim olmuştur. Bu tarihten itibaren diğer peygamberler ve inananlar da Kabe’yi ziyaret etmişlerdir.
Haccın Farz Kılınışı
İslam’ın doğuşu sırasında Kabe’yi tavaf, Umre, Arafat ve Müzdelife’de vakfe ve kurban kesme gibi adetler devam ettirilmekte, ancak hac, putperest geleneklerine uygun olarak sürdürülmekteydi. Hicretin 9. yılında nazil olan; “ Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, Mekke’de alemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kabe’dir. Onda apaçık deliller, Makâm-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkar ederse şüphesiz Allah bütün alemlerden müstağnîdir” ( Âl-i İmran, 96-97) ayetleriyle Müslümanlar üzerine farz kılınan Hac, Hz. Peygamber tarafından putperest âdetlerinden arındırılarak İslâmî usullere uygun hale getirilmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hac ibadetinin İslam’ın beş temelinden birisi olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur: “İslam beş şey üzerine bina edilmiştir. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”
Haccın ömürde bir defa farz olduğu hususu, Ebû Hüreyre’nin Hz.Peygamber’den naklettiği şu hadisten anlaşılmaktadır: “Ebû Hüreyre’den rivayet edilmiştir: Allah’ın Resûlü (s.a.v.) bize hitab etti ve şöyle dedi:
-‘Ey insanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccediniz. Bir adam, ‘her sene mi ya Resûlallah?’ diye sordu. Hz. Peygamber cevap vermedi. Adam sorusunu üç kere tekrarlayınca Allah’ın Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
-‘Evet desem size zorunlu olurdu ve buna güç yetiremezdiniz. Sizi ( serbest) bıraktığım hususlarda siz de beni (rahat) bırakın. Sizden öncekiler, çok soru sormaları ve Peygamberleri hakkında ihtilafa düşmeleri sebebiyle helak oldular. Size bir şeyi emredersem gücünüz yettiğince yerine getirin. Bir şeyden men edersem onu da terk edin.”Hz. Peygamber ( s.a.v.)’in Haccı Hz. Peygamber, kendisinin tek haccını, haccın farziyyetini bildiren ayetin inişini takib eden yıl olan hicretin 10. yılında yerine getirmiştir. Allah’ın elçisi, hicretin 8. yılında (m.630) Mekke fethedildikten sonra Hac zamanını beklemeden Medine’ye dönmüştü. Zaten
Mekke’nin fethinden önce de hac henüz farz kılınmamıştı. Hacc’ın farz kılındığı hicretin 9. yılında ise Hz. Peygamber hacc’a gitmeyerek, Hz. Ebûbekir’i hac emîri olarak Mekke’ye göndermiş, kendisi de bir sene sonra, yani hicretin 10. yılında haccetmişti. Peygamberimizin yaptığı bu hacca, son haccı olduğu ve sahabîlerle vedalaştığı için “Veda Haccı”; Müslümanlara hac ibadetinin bütün hükümlerini hem nazarî olarak bildirdiği, hem de pratik olarak gösterdiği için “belağ haccı”; haccın farz kılınmasından sonra ilk haccı olması
dolayısıyla da “İslam Haccı” gibi isimler verilmiştir.
Hac ibadetinin yerine getirilebilmesi için bazı şartlar vardır.
Bir kimseye haccın farz olması için onun; Müslüman olması, Âkıllı, bâliğ (ergen) olması , Sağlıklı olması, Özgür olması, Yurtdışına çıkma kısıtlılığı bulunmaması, Yol güvenliğinin bulunması, Hac mevsime yetişmiş olması, Can, mal ve namus güvenliğinin sağlanmış olması, Ekonomik yönden hac görevini yapma imkanına sahip bulunması gerekir. Son şart, hac yolculuğuna çıkacak kişinin, gidip dönünceye kadar hem kendisinin, hem de bakmakla yükümlü olduğu kimselerin sosyal seviyelerine uygun biçimde geçimlerini sağlayacak mâlî güce ve hac için yeterli zamana sahip olması anlamına gelmektedir.
Yukarıda zikredilen şartları taşıyan kimsenin yapacağı haccın geçerli olabilmesi için;
İhrama girmek (niyet edip telbiye getirmek), Haccı belirlenen zaman içinde yapmak ve Hac menâsikini belirlenen mekanlarda yapmak gerekir. Hanefîlere göre haccın üç farzı vardır. Bunlar, ihrama girmek, Zilhicce’nin 9. Günü Arafat vakfesinde bulunmak ve ziyaret tavafı yapmaktır. Hanefîler ihramı şart, diğerlerini aslî unsur (rukün) kabul etmişlerdir. İhrama girdikten sonra bu iki rukün yerine getirilmedikçe hac
tamamlanmış olmaz ve ihramdan çıkılmaz. Buna göre zamanında Arafat’ta vakfe yapamayan kimse o yıl hac yapma imkanını kaybetmiş olur. Bu kişinin yarım bıraktığı haccını daha sonra kaza etmesi gerekir. Haccın vacib sayılan birtakım menâsiki daha vardır ki bunların terkinden dolayı hac geçersiz olmaz. Ancak meşrû mazeret olmaksızın terk edilen her vacib için keffaret ödenmesi gerekir. Meşrû mazeretler, yaşlılık, hastalık, aşırı zayıflık, bayılma ve kadınlara özgü bazı haller gibi beşerî gücün sınırlarını aşan engellerdir. (DİY.İŞ.FET.KİT. alınmıştır.)
DİĞER HABERLER
Bizim kadar var mı ki?
Sıla-i Rahim: Akrabalık Hukuku ve ahlakı
MEHMET ÇETİN- Mehmet Kutlu