Memleketimin yollarında yürüyorum 6 / Demir Köprü
Bu genel bakışı bitirip Demir Köprü’ye giden yola döndüm. Bu köprü için Demir Köprü denildiği gibi Demirli Köprü de denilmektedir. Bu isimlendirilme sebebi, üstündeki korkuluğun demirden olması, demek mümkün ama asıl sebebi nedir, onu bilmek gerekir.
Köprünün üzerindeyim o zamanlar çeneme kadar yüksek olan demir korkuluğun üzerinden değil, arasından bakakaldım bir müddet akan çaya. Kenarlardaki taşlara çarparak akan çayın suyu ne kadar da berrak idi. Akan su, hayalimi aldı götürdü, dolaştırdı beni mazideki hatıralarımda.
Çocukluğumuzda zaman zaman buraya gelir çimerdik. Cesur olanlardan bazıları, korkuluğun üzerinden atlardı suyun içine. Onları hayranlıkla seyrederdik. Köprünün hemen alt kısmındaki çukur kısım biraz derinlik oluşturur ve oraya yukarıdan çivileme atlarlardı. Bizim gibileri de az ilerisindeki yerde girerdik.
Üst tarafında, az da olsa bazı kadınlar yün yıkardı. Esasen yün yıkamayı yukarı tarafta olan bağlar arasındaki köprü altında yaparlardı. Orası, buraya göre biraz daha muhafazalıydı da ondan mı bilemedim. Yıkanan yünlerin serilerek kuruyacağı yer, buraya göre daha münasip olması da tercihe sebepti.
Bilirim, sizlerin de bu köprü ve altından akan dere ile alâkalı çok eskilere götüren hatıralarınız var. Onları burada ya da özelden paylaşmanız, bu hatıraları gelecek nesle devrederken arşivde o değerli yerini alacak, bunu bilin, derim.
Meselâ, bu köprünün bir resmi ortaya çıksa, hem de o yıllara ait olanından, onu da eklesek bu hatıralara, ne dersiniz?
Hatıra dedik de birisi aklıma geldi, bu köprüyle alâkalı, hemen nakledeyim, Sami İnevi’nin hatıralarından bu hatıra, şöyle ki:
HÜSEYİN ANDAÇ
Bisikletin çok yaygın, özellikle gençler arasında tavatır olduğu devirde, işte o sıralar Hüseyin’i bir merak salar ki sormayın. Bu arzu, onu bir tatsız bir hâdiseye sürükler. Hikâyenin devamını nakledelim:
SAMİ İNEVİ
Sami İnevi Usta, bir sabah evden çıkar, dükkânına gitmek üzere yola düşer. Demir Köprü’ye yaklaşmıştı ki karşıdan bisiklet üstünde birisi hızla ve kontrolsüz gelerek köprünün demir korkuluğuna çarpar ve aşağıda akan çaya düşer. Usta, fırlar ve aşağıya inerek Hüseyin’i sudan kenara çıkarır. Çıkarır çıkarmasına ama şaşkınlığını atamaz ve nihayet patlar:
-Be Hüseyin! Gözün görmez, ne diye bisiklete binersin yahu!
Ihlayarak doğrulan Kör Hüseyin cevap verir:
-Sorma, Sami Usta! Benimki de delilik! Çok merak ettim, çocuklar biniyorlardı, istedim, beni bindirdiler amma, postanenin rampadan aşağı itince soluğu çayda aldık, maalesef.”
Lahavleyi çeken Sami Usta, Hüseyin’i ayağa kaldırır, ihtiyacının olup olmadığını sorar ve yola revan olur.
Köprünün üstündeki hatıralarımdan kopmama, hemen yakınımdan gelen eşek anırması sesi sebep oldu. Baktım ki birisi yaklaşıyor, doğruldum ve eskiden tanıdığım o adamın selâmını aldım. Başında kasketi, omuzunda ceketi, elinde kısa değneği, ağzında da cigarası. Heybenin iki gözü boş gözüküyordu, muhtemelen bağ dönüşünde dolu olacak. Onu, arkasından biraz seyrederken velespitiyle geçen bir başkasının selâmı geldi bu sefer.
DİĞER HABERLER
Atatürk parkına tabela takmayıp taktı gibi yapan şerefsiz; aksini iddia eden Karaktersiz heriftir!
Ömer Kılıç – “Cuma Namazının Hükmü”
Mehmet Çetin – Memleketimin Yollarında Yürüyorum (14)