Anadolu insanının garip hâlleri olur da bizim ilçenin olmaz mı? Bu vaziyetlerine bazen akıl fikir ermiyor ve şaşırdığımızla kalıyoruz.
Hüseyin Andaç (1928-1976) bunlardan biridir. Babası Saffettin Bey ve annesi İsmahan Hanım’dır. Ali, Aziz ve Mahmut isminde üç kardeşi vardır. Küçük yaşında iken menenjit hastalığı sebebiyle görme duyusunu kaybeder.
Vergi dairesinde çalışan Meliha isimli bir kıza, gençliğinde âşık olur. Çok ister ama vermezler. Bu sevdası sebebiyle çok sopa yer ama sonuç alamaz.
Sonraki yıllarda Atike (Adeviye Hanım) ile evlenir. Çocukları olmaz.
Onu çarşının ortasında bazen elinde bazen de koluna takılı bastonu ile kafasını sağa sola sallayarak yürüyüşü ile hatırlarız.
Saz kullanır ve kendi şiirleri ile besteleri olan ozanımızdır.
Numune olarak bir dörtlüğü buraya alalım:
Haydi, malım Çeçen kızı
Sen allar giy ben kırmızı
Gel gidelim has bahçaya
Sen gül topla ben nergisi
Şiire çok meraklı, yazdığı şiirleri yüksek ve yanık sesiyle okuması sebebiyle, sohbetlere özellikle alkollü sohbetlere sık sık çağırılır.
İşte bunlardan biri:
Asfalttaki benzinliklerden Shell’in yanındaki lokanta, eskiden genelde alkol kullanan kişilerin kullandığı bir mekândır. Buranın müdavimlerinden bazıları efkâr dağıtmak için sık sık Hüseyin Andaç’ı masalarına alır ve onlarla içerdi. Sesi güzeldi, Hüseyin’in. Onlara söylediği yanık türküleri ile üç beş bahşiş de alırdı.
İşte bu Hüseyin, Ramazan ayı geldiğinde ağzına alkolü koymaz, Kurşunlu Camiinde müezzinlik bile yaptığı olurdu.
İşte ben bunun için şu bizim insanımızın hâli bir garip oluyor derim.
O yıllarda Anadolu marka otomobili ile tanıdıklara taksicilik hizmeti veren Hüseyin Gündoğan’ın, Şair Andaç ile bir hatırası var.
Her zamanki durduğu yerde beklerken, geç vakit bir çocuk gelerek “Hüseyin Emmi, seni çağırıyor”, der. Gider, bakar ki; Andaç sarhoş, vakit gece, eve gitme zamanı çoktan gelmiştir, arabaya bindirir ve yola düşerler.
Andaç elinde tuttuğu on lirayı daha inmeden “Al gardaşım, ücretini” der. Lâkin tembihi yapıştırır: “Ben git demeden sakın ayrılma”
Neyse, eve varırlar. Andaç kapıya vurmaya başlar. İçeriden Atike’nin sesi gelir,
-Kim o?
Atike, kim olduğunu bilmez mi? Elbet bilir ama Andaç’la bir hesabı var, anlaşılan.
-Aç kapıyı, der. O da
-Açmam, deyince, Andaç,
-Gideyim mi? diye sorar. Atike tereddüt etmeden
-Git! deyince Andaç,
-O zaman, valizimi ver, der.
Kapı açılır, valiz uzatılır. Valizi eline alan Andaç, yürümeye başlayınca taksici Hüseyin, araya girerek tatlıya bağlar ve Andaç’ı eve sokar.
İşte buna da anlaşılmaz ilginç bir hatıra diyeyim…
Hemşerimiz Hüseyin Andaç’ın bestelenen türküleri TRT Müzik Dairesi Başkanlığınca derlenmiştir.
Allah rahmet eylesin.
Sosyal medya yorumlarından
Şaban Yolyoran
“Doğruluğunu bilmem ama Hüseyin Andaç’la ilgili bir hatırayı rahmetli Kalaycı Yaşar Amcam anlatırdı:
Ramazan-ı Şerifin bitmesine bir hafta falan varken derler ki ‘Andaç sende bir iki kaside söyle.’
Rahmetli de başlar söylemeye
‘Ey şehr-i Ramazan ne tez geldin de ne geç gidiyon
Bizleri bir avuç kemik ettin de öyle gidiyon
Gittiğine de gerçi çok iyi ediyon’, deyince cemaat:
‘Na’ptın Andaç?’ diyerek hemen susturmuşlar.
Bu da rahmetlinin farklı hatıralarından birisi.
Hatasıyla sevabıyla bizim insanımızdır o.”
Avni Çiçek
Merhum Hafız Hüseyin Andaç’la dostluğumuzu Dayım Hacı Muharrem Erol, tanıştırarak başlatmıştık.
Hacı Dayının oğlu Bektaş Erol, otobüs işletmeciliği yapıyordu, halen de yapıyorlar zannederim.
Ankara’ya gelecektim. Hacı Dayı beni çağırdı, çay ikram etti ve bana:
-Seni birisiyle tanıştıracağım, dedi.
Yanında oturan, elinde bastonu, başında şapkası ile kafasını sağa sola sallayan birisine seslenerek:
-Hafız, bak! Bu, seni Ankara’da gideceğin yere götürür, dedi.
Adımı ona söyledi, el sıkıştık. Araba kalkana kadar pek konuşmadık. Araba hareket etti ve bizim yolculuk başladı. Önce Hafız söze başladı:
-Kimsiniz siz? dedi. Bende adımı ve işimizi anlattım.
Memnun olduğunu söyledi, telefonumu yazdım, verdim.
Ankara’da İtfaiye Meydanı’na indik ve sordum:
-Ağabey nereye, dedim. O:
-Radyo evine, dedi.
-İyi, dedim. Tuttum elinden,
-Hadi Ağabey, yürü, dedim. O,
-Taksi, dedi.
-Yok be, Ağabey! Ne taksisi? Biz, ondan önce gideriz. Taksi dolaştırır, biz kestirmeden gideriz, dedim.
Sonra yürüdük. Radyo Evine varıp, haber verdim:
-Hüseyin Andaç geldi, dedim. Oradakiler:
-O, akşama gelecek, Kur’ân okuyup, gidecek, dediler.
Tabii bırakamazdım. Onunla akşamı bekledim. Akşam vakti gelince okudu.
Ülkede tabii ki radyosu olanlar dinledi. Ben canlı dinledim. Sesine, tilavet ve makamına bayıldım. Ona, bu işi bildiğimi söylemedim ama yine de
-Tilavetin çok güzeldi, Ağabey, dedim.
O hiç mütevazı olmadan
-Öyleyim, dedi.
İşte o zaman
-Bende hafızım. Bu işlerden biraz anlarım, dedim.
-Ya! Öyle mi? Nerede, nasıl okudun, dedi ve ben kendimi ona tanıttım.
Sonraki yıllarda bir defa yine karşılaştık. Bu defa Kur’ân okumaya değil türkü okumaya gelmişti. Radyoya gittik.
Yine onu canlı olarak dinledim. Hiç unutmam onunla meşhur olan türküyü,
Kara kaş altına çekmiş sürmeler, diye başlayanı.
Çok defa hem Koçhisar’da hem de Ankara’da beraberliğimiz oldu.
Onu, bugün unutmayanlara selam olsun.
Ona da Rabbimden rahmetler ve mağfiretler olsun.
Sayın Çetin teşekkür eder sevgilerimi sunarım. .
Mustafa Ayhan
Anadolu Türkülerinin bağrı Şereflikoçhisar ve Hüseyin ANDAÇ (1928 – 27 Kasım 1976)
Radyoda bir anons duyarsınız. “Hüseyin Andaç’tan alınan bir türkü, Kara Kaş Altına Çekmiş Sürmeler” sevdayı, aşkı anlatan, Muzaffer Sarısözen’in 1950 yılında derlediği türkü sözleri sizi alıp götürür. 1958 yılında “Cilalı İbo” filminde Türk halk müziğinin çok büyük değerlerinden Neriman Altındağ Tüfekçi’nin seslendirdiği bu türkü, tarihinin önemli bir yapıtı olarak TRT’deki yerini almıştır.
Görme engelli ozanımız Hüseyin Andaç’ı; genellikle türküleri ve şiirleri ile tanırız. Bu güzel eserlerinin yüreğinden nasıl döküldüğü yaşadıkları ile yakından ilgili olmalı. Ozanımızın çoğu kişi tarafından bilinmeyen gündelik yaşantısı, hayatın acımasızlığını da gözler önüne seriyor. “Şereflikoçhisar’ın Sarıkaya Mahallesindeki kerpiçten, küçük ve bakımsız evinde, gören gözlere inat yaşam mücadelesi vermiş, iri-yarı cüssesi ve hiç kapanmayan gönül gözüyle hayata veda etmiş. Yaşadığı süre içinde, kimsenin yardımına ihtiyaç duymamış, hırçın ve öfkeli bir eş olan Atike Andaç’tan şikâyet bile etmemiş, gururlu bir ozandır. Gönül gözü, her gün aynı yoldan gidip geldikleri bir komşu kızını görüp sevdalanmış, sevdasını bir çift güzel sözle anlatmış fakat karşılığında gördüğü tepki şiddet olmuştur. Kesin bilinmez ancak, “Kalp” adlı şiiri bu yaşanmış olaya tanıklık eder gibidir.”
KALP
“Neyin var şu cihanda, dertlerle dolu kalbim
Manasız bir ümmetin ve aşkın yolu kalbim
Gülmek sana yakışmaz, bahtına otur ağla
Yar uğruna kırılmış, kanadı kolu kalbim.”
Yaşanmışlıklar daha nasıl anlatılabilir ki? Hem özünden hem sözünden dökülmüş.
Bizler de Her 27 Kasım’ı “Hüseyin Andaç Anma ve Anlama Günü” olarak takvimlere kaydetmiş bulunuyoruz…
Ruhu şâd, mekânı Cennet olsun…
Bayram Uludağ
Cilalı İbo, Neşet Ertaş ve Şairimiz Hüseyin ANDAÇ
Şereflikoçhisar’ın unuttuğu ama aslında farkında olmadan arada karşımıza çıkan merhum şairimizdir. Benim gibi yeni kuşak şairimizin adını ilk kez 1993 yılında Sayın Yüceller’ in çıkarmış olduğu Şereflikoçhisar Bir sancağın öyküsü kitabında duymuştur eminim.
Türkü sitelerini gezerken o güzel sözlerin 1958 yılı yapımlı Cilalı İbo filminde seslendirildiğini, ayrıca Neşet Ertaş tarafından okunduğu hatta yakın zamanda bir dizi filminde de başka bir eserinin karşımıza çıktığını görünce şaşırmalarım gittikçe arttı. TRT’de de sürekli eserleri seslendirilmektedir. Belediye tarafından adı bir sokağımıza verilmiştir.
Araştırma arefesindeyken Beşer Bey’ in arşivinde fotoğrafını görmem beni mutlu etti. Oradaki hemşehrilerimizin konuşmalarını okuyunca zamanında Sarıkaya mahallesinde oturduğunu, cenazelerde doğaçlama ağıtlar yaktığını, 1970′ lere damga vurduğunu öğrendim.
Ölümsüz Eserlerinden en bilinenleri:
1-Şeker Dağı
2-Kara Kaş Altına Çekmiş Sürmeler
3-Gökte Uçan Tayyare Türküsü
ŞEKER DAĞI i ve hikayesi:
1935-40 yıllarında bölge köy halkından birkaç kişi Koçhisar Tuzlasına tuz almaya giderler. Kolculardan habersiz tuz alırken Murtaza ve Şahin adlı tuz kolcuları bunları görür ve çaldıkları tuzu bırakmaları için ihtar eder. Aralarında silahlı çatışma çıkar. İlk önce Çepni Şabanlı kolcu Çerkez Murtaza, daha sonra Mezgit köyünden kolcu Şahin ve Kırşehirli işçi Nuri köylüler tarafından vurularak öldürülür. Halktan birisi bu olaya bir türkü yakar ve bu acıklı türküyü Koçhisar’lı Hüseyin Andaç (Kör Hüseyin) sazıyla çalar, söyler. Halk müziği sanatçıları tarafından radyolarda birkaç kıtası okunan bu türkünün tamamı şöyledir.
Şeker dağının erken düşer gırcısı
Yürekte mi çıkar kurşun acısı
Baş ucunda ağlar bir tek bacısı
Yol ver de geçeyim şeker dağları
Sılada bıraktım gözü ağları
Kolcular da tuz gölünü dolanır
Yedim yağlı kurşun midem bulanır
Ciğer acısına can mı dayanır
Şahin’imin alnında Murtaza’mın döşünde
Vurdular Nuri’mi de yirmi yaşında
Şeker dağında da vurdular Kürtler
İçti kanımı da kuzgunlar kurtlar
Körpecik yavrular yolumu bekler
Ağla anam ağla vuruldum kalan
Güvenmen dünyanın ahiri yalan
Şeker dağına yağar yağmurla kırcı
Benzer’e ulaştı yağmurun ucu
Elleri koynunda anayla bacı
Şahin’im Murtazam diye ağlıyor
Kadersiz Melek de kara bağlıyor
Siper almış tuz gölünün yolunu
Suçu neydi vurdun körpe Nuri’mi
Geçemedim zalim Şeker köyünü
Yol ver de geçeyim şeker dağları
Sılada bıraktım gözü ağları
Şeker dağının yolu hem düz hem dölek
Beni böyle yaptı vay zalim felek
Evde ağlar durur kadersiz Melek
Ağla annem ağla ben öldüm kalan
Güvenmen dünyanın ahiri yalan
Bulamamış Şeker dağ(ı)nın yolunu
Sen mi bekliyecektin hükümetin gölünü
Evde dul koydun da taze gelini
Ağla annem ağla körpe kuzuna
Felek ağu kattı tatlı aşıma
Şeker dağında da avcılar gezer
Kader böyle imiş neylesin peder
Yedim yağlı kurşun bağrımı ezer
Ağla annem ağla ben öldüm gayrı
Bize kıyanların taş imiş bağrı
Kaynak: Mahmut Öngüç, Koçhisar Sarıhasanlı Köyü, 1920 doğumlu, Okuryazar. Nuri Koksal, Mucur, Yeniköy (Çömelek). 1331-1966; Öyküleriyle Kırşehir Türküleri, Destanları, Ağıtları- Baki Yaşa Altınok, Oba Yayıncılık, Mayıs – 2003, Ankara, s.240-241
Sakarya Fırat dizisinden:
http://www.izlevideo.net/sakarya-firat-muharrem-den-seker-d…
Kara Kaş Altına Çekmiş Sürmeler (Söz)
Kara kaş altına çekmiş sürmeler
Ak göğsün üstünde gümüş düğmeler
Vay aman aman sürmelim gel
İnadından dar geliyor düğmeler
Düğmelerin sedeftendir sevdiğim
Vay aman aman sürmelim gel
Sürmelimin kaşlarına mailem
Ayda bir selamı gelse kailem
Vay aman aman sürmelim gel
Ben senden ümidi keser değilem
Derdime derman olur musun acep
Vay aman aman sürmelim gel
Bahçenize biber ektim biterse
Garip bülbül gül dalında öterse
Vay aman aman sürmelim gel
Benim vadem yardan evvel biterse
Derdime derman olur musun acep
Vay aman aman sürmelim gel
Kaynak: Hüseyin Andaç
Yöre: Ankara
Neşet Ertaş sesinden:
Cilalı İbo filminnden:
Gökte Uçan Tayyare “Gökte Uçan Tayyare” Türkü Sözü
Gökte uçan teyyare de
(Aslan garam nenni)
Selam söylen o yare de
(Zeytin garam nenni)
Nenni nenni ben kendime yar buldum da
(Aslan garam nenni)
Bulsun derdime çare de
(Zeytin garam nenni)
Nenni nenni nenni nenni uyudurum seni
Gül sinenin üstünde de böyüdürüm seni
Nenni nenni dıvardan para çıhtı da
(Aslan garam nenni)
Elimden yara çıhtı da
(Zeytin garam nenni)
Nenni nenni yazdım yazdım gönderdim de
(Aslan garam nenni)
Mektubum gara çıhtı da
(Zeytin garam nenni)
Nenni nenni nenni nenni uyudurum seni
Gül sinenin üstünde de böyüdürüm seni
Nenni nenni cebinde çıhısı var da
(Aslan garam nenni)
Lavanta gohusu var da
(Zeytin garam nenni)
Nenni nenni açtım baktım yüzüne de
(Aslan garam nenni)
Ne güzel uykusu var da
(Zeytin garam nenni)
Nenni nenni nenni nenni uyudurum seni
Gül sinenin üstünde de böyüdürüm seni
Gözlerinden hiç bahsetmedim çünkü asıl kör bizmişiz. Bundan sonra daha çok hatırlanması dileğiyle.
Not: Fotoğraf Beşer Bey’ in arşivinden alınmıştır. Bu fotonun paylaşımını yapıp Şereflikoçhisar’ a kazandırdığı için teşekkür ederiz.
Feridun Ayanalar
Kendisini bizzat tanıma serfine nail olmuş bir kişi olarak yazılanların tamamının doğru olduğuna iftiharla şahitlik ederim
Fuat Ümütlü
Mekânın cennet olsun, Hüseyin amcam.
Çocukluğumda, on on bir yaşlarında iken, şu an belediye işhanın olduğu yerde hal vardı, Halin girişinde kasapların önünde bahçemizin meyvelerini satardım.
Rahmetli Hüseyin amcam, olmuş kayısıyı çok severdi, halin içindeki havuzun kenarına oturur, bende kayısı ikrâm ederdim. Bazen Destici Mustafa amcam, Kasap Bulduk Yiğitbaşı amcama gelirlerdi. Hüseyin amcamda kafayı sallaya, sallaya türkü söylerdi, sohbet ederdi.
DİĞER HABERLER
Bahane popo gibidir, herkeste bulunur!
Bela ve musibetler kader midir?
MEHMET ÇETİN – Mustafa Emre