Çok zaman olduğu gibi yine “Tuhaf bir toplumuz” diyerek başlayacağım.
Sevdiklerimize bunu ifade etmede zorlanan bir toplumuz…
Dost-arkadaşlarımıza, ana-babamıza, evlatlarımıza ve hatta eşimize “Seni seviyorum” diyemeyiz. Ya da derken çok zorlanırız. Sevmediğimizden asla değil.
Yetişme-yetiştirilme tarzımızdan mı, yoksa çevre şartlarından mıdır bilinmez “Seni seviyorum” kelimeleri dışında benzer veya eş değerde kelimeler kullanırız. Ama her hikmetten ise bu iki kelimeyi ağzımızdan çıkarırken zorlanırız.
Hatta çoğu kez her şeyi deriz. Bir tek “seni seviyorum” diyemeyiz desem abartmış sayılmam.
Ağaçlara, duvarlara, defter, kitap-gazetelerin olur olmaz yerlerine yazdığımız şeyi muhataplarına söylemekte zorlanırız. Bir tanem deriz, canımı içi, hayatım, gülüm, gurban olduğum, İlk gözümün ağrısı, tatlım, kıymetlim deriz. Deriz de deriz. Eşine “seni seviyorum” demek taş fırın erkeğini bozar bazılarınca.
Bazı kadınlar “Acaba hayatta iken kocamdan ‘seni seviyorum’ cümlesini işitebilecek miyim” diye tüketir ömrünü… Kazara ağzımızdan çıkmışsa o sihirli sözcük, eşimizin kelamı hemen gelir ardından :” Az önce ne dedin tekrar söyler misin; tam duyamadım da!”…
Daha önce de yazmıştım; erkek milletiyiz ya, eşimize her gün “Seni Seviyorum!” diyemiyoruz. Ama ima ediyoruz…
Bu sözler sadece evlilik yıldönümü gibi özel günlerde ön plana çıkıyor. Başka durum ve alanlarda da sevgisini ifade etmekte zorlanan bir toplumuz. Hele erkek evlat babaları belli bir yaşı geçmiş oğullarına çok şey diyemez.
Pek çok baba azarlar gibi sever, kinayeli sözlerle adeta döver gibi sever. “Kerata, hayırsız, eşek sıpası” gibi tabirleri hakaret için değil sevgi sözcükleri olarak kullanır pek çok baba.
Analarla evlatlarının arası babalara nispeten daha iyidir.
Daha çok vakit geçirdiklerinden konuşma, dert anlatma, talep vs. babalara nazaran daha kolay olur.
Pek çok faktör de muhataplık ve sevgi sözcüklerinin ifade edilip edilmemesinde etkendir.
Gerçi yeni bebek sahibi olan ebeveynlerin kendi anne babaları, bebeklerin nine ve dedelerinin yanında sevilmesinin ayıp olduğu, yadırgandığı günler çok geride kaldı. Ama o ortamların bile sevgi sözcüklerinin kolayca ifade edilememesinde etken olduğu söylenir dururdu.
Saygı ile sevgi orantısını kuramamak veya yanlış kurmak da bir etkendir.
Son dönemlerde olur olmadık herkese “aşkım” demek âdet oldu. Kadın çok samimi olduğu, sevdiği bir kadına, anne kızına veya oğluna, baba kızına vs. vs. Ve bu benim çok garibime gidiyor.(Uzmanlar da böyle yapılmaması hususunda uyarıyor) Anti parantez bunu da ifade etmeden geçmeyeyim.
Karşı cinsler arasındaki sevginin haricinde de sevgi çeşitleri var.
“Karşılıksız ve beklentisizce sevmek” diye bir tabir vardı bir zamanlar. Yine duygularımızla ilgili bir konuya dikkatinizi çekmek isterim. Beğenmediklerimizi eleştirmekte hızlı ve çok rahatız, çekingenliğimiz olmuyor. Sevdiklerimizi övmeye yanaşmıyoruz, nedense zor geliyor. Bir kitabı, bir şarkıyı, bir eylemi, bir sözü, bir siyasetçiyi, bir meslektaşımızı övmeyi niye beceremiyoruz? Teşekkürü dilimizden eksik etmeyelim. Duygularımızı açıklamaktan kaçınırsak, çocuklarımız da aynı çıkmazda bocalayacaktır.
Bilim insanlarının itirazı olur mu bilmem:
Övgüden kaçınan, bir başkasının başarısından rahatsızlık duyan, teşekkür etmeyi bilmeyen insanların kibirli ve gururlu sıfatını taşıyan karakterler olduğuna inanıyorum.
Kibir, aşağılık hissinin kişide tezahürüdür. Kibir, eziklerin maskesidir. Eziklik sadece yetersizlik değildir. Duyguları da kullanamamaktır. Gururlu diye nitelediğimiz insanlar ise sevgi açlığı çekenlerdir. Bu açlığını gidermenin yolunu kendi kanını emmekle gidermek ister. Başkalarına mesafeli durması, bir insanla yakınlık kurma acziyetindendir.
Kibir ve gururun meyvesi çekememezliktir, nefrettir, düşmanlıktır. Yalakalık yapmadan, aşırılığa sapmadan yapılan övgü, öveni ve övüleni mutlu eder. Ezik değilseniz, kibirli değilseniz, gururla şişmemişseniz, teşekkürünüz, övgünüz bol olsun. Herhangi birine sevdiğinizi veya yaptığı işi beğendiğinizi söylemeniz sizden bir şey eksiltmez.
Takdir etmeyen, teşekkürü külfet görenlerin servet içindeki cimriden bir farkı var mıdır? Duygularımızın esiri olmayalım ama duygularımızı da esir etmeyelim.
Küreselleşen dünyamızda, bilişim teknolojisi ve materyalizmin zirve yaptığı günümüzde hâlâ “numune” sayılabilecek; maddi ve manevi karşılık beklemeden, kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de isteyen hatta kendisi için istemeden önce “kardeşi” için isteyebilecek kaç insan vardır acaba?
Ne güzel bir şeydir birini koşulsuz, kuralsız, hiç beklentisiz olduğu gibi kabul etmek ve sevmek.
Klasik bir tabirdir ama tekrarında fayda var: “Sevildiğinizden hiçbir zaman emin olamazsınız ama sevdiğinizi en iyi siz bilirsiniz.” Dünya hayatı çok kısa, sevdiklerinize sevdiğinizi ifade etmekte geç kalmayın.
Sevenleriniz çok olsun, güzellikler sizinle olsun.
DİĞER HABERLER
Atatürk parkına tabela takmayıp taktı gibi yapan şerefsiz; aksini iddia eden Karaktersiz heriftir!
Ömer Kılıç – “Cuma Namazının Hükmü”
Mehmet Çetin – Memleketimin Yollarında Yürüyorum (14)