Hayat yolculuğumuzda bazen malımız, bazen makamımız, bazen dünyalıklarımız, bazen sağlığımız; gücümüz; kuvvetimiz bizi şımartır ve nimetlerin asıl sahibini unuturuz da, “Ben, ben yaparım, ben bilirim” gibi cümleler kurarız. Hani misal olsun diye söyleyelim; beyin damarlarımızdan bir tanesi çatlasa, Allah muhafaza, beyin kanaması geçirsek şu konuşan dilimizde konuşacak derman kalmaz. Şu birbirimize bakan gözlerimiz, belki biri sağa, biri sola bakar, şaşı görebiliriz her şeyi… Ellerimiz tutamaz, ayaklarımız vücudumuzu taşıyamaz hale gelir.
Nasıl insan kendisine, Allah’ın kudreti karşısında hak etmediği büyüklüğü, önemi, kuvveti yakıştırır da, yaratandan gafil kalabilir? Oysaki her an Rabbimizin “ol” emriyle karşı karşıya gelebiliriz.
“Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönder ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.” (Mü’minûn, 23/99-100)
Ne olur ya Rab, beni geri döndür! İşlerimi bitiremedim, çocuklarımı layık-ı vechile yetiştiremedim, onları en güzel ve özel okullara gönderemedim, ya da tam tersine bütün bunları yapıverdim de, Seni unuttum Rabbim! Hiç aklıma gelmedin, bir gün Sana hesap vereceğimi ummuyordum, cennet ve cehennemin hesabını yapmadım, beklemediğim bir anda öleceğimi hiç düşünmemiştim. Ne olur, bana yeniden bir fırsat ver. Şu çocuklarımın kulaklarının dibinde her gün “Allâhu Ekber” nidâları yankılanıyor da, bir kez olsun dönüp bakmıyorlar bile. Yönlerini ve yüzlerini Senden başka her şeye dönmüşler de Seni tanımıyorlar. Öylesine gaflete dalmışlar ki, dünyanın süslü ve cazip nimetleri öyle kandırmış ki onları, ne söylesem, ne yapsam tesir edemiyorum. Belki yeniden bir fırsat verirsen, onları Seni tanımaları ve Sana yönelmeleri konusunda ikna edebilirim.
Hem şu kadar malım-mülküm, gayrimenkulüm, altınım, dövizim, zenginliğim var. Ne olacak şimdi? Bana verdiğin süreyi bir anda habersizce sona erdirdin. Onca kazancım, varlığım, itibarım, dünyada mı kalacak? Niyetlerim, hedeflerim ve emellerim hebâ mı olacak? Bana bir fırsat ver ne olur, hata ve günahlarımı telâfi edip de geleyim!
Ya da; fakirin, yetimin acısına, çığlığına duyarsız kalmıştım, dilenciyi (istismar edenleri hariç tutarak) görünce; burun kıvırarak ve hiddetle, “yürü git, Allah versin, benimle birlikte mi çalışıp kazanmıştın ki şimdi benden istiyorsun” tarzında kibre ve umarsızlığa bürünmüş, asıl mal sahibinin Sen olduğunu unutmuş, her şeyin bana ait olduğunu zannetmiştim ben. Aklı verenin, muhakeme gücünü verenin, çalışıp kazanacak sağlığı ve kuvveti verenin Sen olduğunu unutmuştum Yâ Rabbi!
Pişmanlık ifadelerini artırabiliriz… Bir fırsat daha talep etmemiz üzerine:
“Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar diriltilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.” (Mü’minûn, 23/100) buyuracak ve biz pişmanlıklarımızla kalakalacağız.(Burhan İşleyen Diyanet İşleri Başk.Yard.)
Allah’ım! Bana öyle bir gönül ver ki: bir kuruluşun tepe noktasında yetkili olsam bile, bunu asla başka şekilde kullanmamalıyım. Günlük yaşamda “ben” yerine, daha çok “sen” sözcüğünü kullanabileyim. Bana öyle bir sevgi ver ki: sonsuz bir hazine gibi bitmesin, çoğalsın daha da sevdikçe, doldursun sarsın çevremi. Hatta düşmanlarımı da sevebileyim. Bana öyle bir güç ver ki: herkesten daha çok çalışabileyim, tutsak düşmeyeyim doğanın koşullarına, eşim ve çocuklarımı da mutlu et ki, mutluluğu başkalarına da götürebileyim. Bana öyle bir sağlık ver ki: düşünebileyim, konuşabileyim. Bana öyle bir erdem ver ki: ibadet edebileyim, iyilik etmeyi ve sevinçten buğulanmış gözlerle, teşekkür edenlere; bir şey yapmadım, anımsamıyorum diyebileyim. Bana öyle bir yetenek ver ki: iyi eş, baba, anne, iyi komşu, iyi arkadaş, iyi vatandaş olabileyim. Bana öyle bir umut ver ki: bu güne kadar yapmış olduğum hatalar için karamsarlığa düşmeyeyim, her şey den aklanmış olarak yaşama yeniden başlamak üzere bağışlanabileceğimi bileyim. Bana öyle bir anlayış ver ki: düşünebildiğim, yargılayabildiğim, inandığım, kahrolduğum, var olduğum şuanda bu sözleri söyleyebildiğim için şükredebileyim. Bana öyle bir talih ver ki: Yıllar sonra beni hatırlayanlar “herkese iyilik eden, tüm insanları seven, o düzeyde de sevilen bir kişiydi ” diye konuşsunlar ve ben de huzur içinde olabileyim. Yana öyle bir irade ver ki: bir gün yenilip, içimdeki şeytanın kurallarına doğru yönelirsem; bu bir düşünce ise düşüncemi, bu bir adım ise ayağımı, bu bir uzanma ise elimi durdurabileyim. Bana öyle bir sabır ver ki: sükûneti bulayım, durabileyim, düşünebileyim.
Rabbimiz, hesabı verilebilir bir hayatı yaşamayı ve hoşnutluğunu kazanmayı bizlere nasip eylesin.
KIYMETLİ DOSTLAR
Salgın hastalık ta yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz. Maske mesafe ve temizlik kurallarına her zamankinden daha çok dikkat edelim.
HAYAT EVE SIĞAR
DİĞER HABERLER
ALLAH İÇİN SEVMELİYİZ
Bela ve musibetler kader midir?
Ömer Kılıç, İslam’ı İhsan Şuurunda Yaşamak