Yazıma başlamadan önce sizlere ve işime olan sevgimi bir kaz daha anladığımı ifade ederek başlamak istiyorum. Şükür Rabbime yaklaşık 2 haftalık bir aradan sonra sizlerle buluştuk. Emin olun yoğun iş temposunda zaman zaman “keşke 3-5 gün yatsam” der, zaman zaman sitem ederdim. Gerçi sizlerle benim gibi aynı olayları yaşayıp, 17 gün boyumca evlerinize hapsoldunuz. Emin olun, işe gelmek, iş yerinde boş boş oturmak dahi, evde kalmaktan daha iyiymiş. Bu 17 günlük süreç çok zor geçti. Gerçi gazetecilik dışında Kültür mantarı Üretsem, bu 17 günde her gün Mantarhaneye gidip bir takım işler yapsam da bunalmadım, desem yalan olur. Şükür sizlerle kavuştuk, iş yerlerimizi açtık, rızkımızın peşinde koşmaya başladık. İnşallah bu virüs belası biter de aynı ev hapsine mahkum olmayız.
17 Gün boyunca hepimiz evlerimizde kaldık. Aslında kalmaya çalıştık. Genelge kapsamında açık olan yerler haricinde ilçemizde bulunan esnaflarımızın %90’ı kapalı idi. Ancak sanırım kapanma olayını yanlış anlamış olmalıyız ki; çarşı-Pazar insan kaynıyordu. Bankalar ve Postanenin önü insan kalabalığından geçilmiyordu. Kimisi para çekmeye, kimisi evde canı sıkıldığı için “ekmek alacağım” bahanesi ile çarşı pazarda gezdi. Bu görüntülere en çok tepkiyi de iş yerleri kapalı olan esnaflar verdi. Haklılar mıydı? Derseniz, herkes kendince haklı idi. Hem kapatma kararı alanlar, hem de “madem kapatma kararı var, bu kadar insan niçin dışarıda!” diye sitem eden esnaflar…
Peki neden böyle oldu?. Aslında nedeni çok açıktı. Birinci neden gerek esnafın, gerekse halkın içerisinde bulunduğu şartlar nedeni ile Emniyet Güçlerinin olayı çok sıkmaması. Haklılar mıydı? Evet haklılardı. Şayet Kolluk güçlerimiz verilen yetkiyi tam manası ile kullanmış olsalardı, emin olun sokakta ekmek almak için dahi olsa kimseyi dışarıda göremezdiniz. Peki biz halk olarak bunu fırsata çevirdik mi? Her zaman olduğu gibi, hem de sonuna kadar. Nasılsa ceza yazan yok, nasılsa kimse bir şey demiyor, hemen dışarı çıkıp, çok iyi bir halk etmiş gibi, çarşı Pazar gezdik.
İkinci bir nedeni ise, Belge olayı. İlçemizde ne kadar çok çiftçimiz varmış da benim haberim yokmuş. Sokakta Ahmet’i görüyorum, aracıyla geziyor, “hayırdır, sen neden dışardasın?” dediğimde “ ben çiftçiyim, bak bu da belgem” diyor. Aslına bakarsanız, bu belgeyi, kim nereden nasıl alıyor, yada bu belgeyi veren kime nasıl veriyor, bir başka neden, bu belgenin bir sorgulama sistemi yok mu? Ve bu belgeyi veren kişi yada kişileri kim nasıl denetliyor, bence bir an önce araştırılmalı. Yanlış anlaşılmasın araştırılsın derken, 300-500 kişi sokağa çıktı diye değil, bunu veren yetkili bir kişi. Yani bu şu demek, çiftçi olmadığı halde belge vermek demek, sahte evrak düzenlemek demek. Kanunlarda ise sahte evrak düzenlemenin içeride kaç yıl yatmak olduğunu bilmek gerek.
Ve son konumuz siyaset. Her ne kadar son aylarda ilçemizde siyaset bir hayli sönük geçse, kimse kimsenin yaptığına ya da yap(A)madığına karışmasa, sorgulama mekanizması yok gibi davranılsa da, Muharrem İnce’nin kurduğu Memleket Partisi için İlçemizde hafiften kıpırdanmalar var. Hatta size şöyle söyleyeyim, ilçemizde ilk meclis üyesi de hazır. CHP’den çeşitli nedenlerle ihraç edilen ve şuan bağımsız Meclis Üyesi olan İsmet Andaç, Memleket partisi için yeşil ışık yakmış durumda. Ona keza yine eski yönetimde yer alan kişi yada kişiler, hafiften hafiften, memleket partisine geçmeye başladılar. Her ne kadar bu yönde yazılı bir açıklama yapılmasa da, şuan da İlçe Binası tutulmuş, büro malzemelerinin alındığı bilgisine ulaştım. Bunları neden yazıyorum derseniz, çok değil birkaç haftaya kadar ilçe siyasetinde hareketlilik yaşanacağa benziyor. İktidar ve muhalefet kanadından yapılmayan açıklamalar, adım Yusuf gibi biliyorum, Memleket Partisi yetkililerinden yapılacak.
Bu vesile ile iki haftalık bir aradan sonra sizlerle birlikte olmaktan duymuş olduğum mutluluğumu, işime iş yerime olan özlemi belirtir, yarınımızın dünümüzden daha mutlu, daha kazançlı olması dilek ve temennisi, selam ve dua ile..
DİĞER HABERLER
Evet! yaptıklarından utanmalısın sayın Koçak!
Yapılan hayrın veya okunan Kur’an’ın sevabı ölen kimseye bağışlanabilir mi?
MEHMET ÇETİN / Mikail Özdemir