Şereflikoçhisar Tuzgölü Haber Gazetesi

Gazete – Matbaa – Baskı İşleri

BELA VE MUSİBETLER KADER MİDİR?

Bela ve musibetleri üç grupta değerlendirmek gerekir: a) İnsan iradesinin söz konusu olmadığı bela ve musibetler (doğal afetler gibi). b) İnsan iradesinin kısmen söz konusu olduğu bela ve musibetler (kısmen kabahatli olunan trafik kazaları gibi). c) İnsan iradesinin söz konusu olduğu bela ve musibetler (alkollü araç kullanarak sebebiyet verilen kazalar, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu maruz kalınan hastalıklar gibi). Bu sayılanların hepsi Allah’ın takdiri iledir. Mümine düşen ise, kaderini bilmediğinden dolayı her çeşit bela ve musibete karşı tedbir almak, bunlara maruz kalınması durumunda ise sabredip kadere inanarak teslimiyet göstermektir. Bu teslimiyet, ihmal, kusur veya kasıtlı olarak gerçekleşen ve hak ihlallerine yol açan durumlarda sorumlulukların cezasız bırakılmasına rıza gösterilmesi anlamına gelmez. Şunu unutmamak gerekir ki Allah sonsuz rahmet ve inayet sahibidir. Dolayısıyla musibete maruz kalan bir kimseyi, sabretmesi kaydıyla büyük mükâfatlara nail kılacaktır. Ayrıca Allah insanları imtihan ettiği için, dilerse birtakım bela ve musibetler verebilir. Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.s.) haber verdiğine göre tarih boyunca en büyük sıkıntılara peygamberler ve salih insanlar maruz kalmıştır. İnsanlar bu durumda kulluklarının gerektirdiği tutum içinde olmalıdırlar.
Âmentü’de yer alan “Hayır ve Şer Allah’tandır” ifadesinin açılımı nedir?
“Hayır ve şer Allah’tandır” demek, bunları yaratanın Allah olduğunu dile getirmektir. Çünkü Yaratıcı Allah’tır ve O’ndan başka yaratıcı yoktur. İşin kula bakan yönü ise hayrın ve şerrin kulun cüzi iradesi ile tercih edilmiş olmasıdır. Bundan dolayı da insanlar hayır ve şer, iyi ve kötü bütün davranışlarından sorumludur. “Âmentü” esaslarında ifade edildiği üzere her Müslüman kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanır. Yani âlemlerin yaratıcısı olan Allah Teala hayrı da şerri de küllî irade ile diler ve yaratır. Çünkü âlemde her şey O’nun irade, takdir ve kudreti altındadır. Âlemde O’ndan başka gerçek mülk ve kudret sahibi, tasarruf yetkisi olan bir başka varlık yoktur. Ancak Allah’ın hayra rızası vardır, şerre ise rızası yoktur. Hayrı seçen mükâfat, şerri seçen ceza görecektir. Şerrin Allah’tan olması, kulun fiilinin meydana gelmesi için Allah’ın yaratmasının devreye girmesi demektir. Yoksa Allah, kulların kötü fiilleri yapmalarından hoşnut olmaz ve şerri de emretmez. İslam âlimlerine göre, Allah’ın şerri irade edip yaratması kötü ve çirkin değildir. Fakat kulun şer işlemesi ve şerri tercih etmesi kötüdür ve çirkindir. Mesela usta bir ressam, sanatının bütün inceliklerine riayet ederek çirkin bir adam resmi yapsa, o zatı takdir etmek ve sanatına duyulan hayranlığı belirtmek için “ne güzel resim yapmış” denilir. Bu durumda resmi yapılan adamın çirkin olması, resmin de çirkin olmasını gerektirmemektedir. Yüce Allah, mutlak anlamda hikmetli ve düzenli iş yapan yegâne varlıktır. O’nun şerri yaratmasında birtakım gizli ve açık hikmetler vardır. Canlı ölüden, iyi kötüden, hayır şerden ayırt edilebilsin diye, Allah eşyayı zıtlarıyla birlikte yaratmıştır. Ayrıca insana şer ve kötü şeylerden korunma yollarını göstermiş, şerden sakınma güç ve kudretini vermiştir. Dünyada şer olmasa hayrın manası anlaşılamaz, bu dünyanın bir imtihan dünyası olmasındaki hikmet gerçekleşemezdi. Şer, Allah’ın adalet ve hikmeti gereği veya kendisinden sonra gelecek bir hayra vasıta olmak ya da daha kötü bir şerri defetmek için yaratılmıştır. Allah’ın kudreti ile meydana gelen her işte gerek birey gerek toplum için birtakım faydalar bulunabilir. Bizim şer veya hayır olarak gördüğümüz her şey sonucu itibariyle gördüğümüz gibi olmayabilir. Bir âyette bu husus şöyle açıklanmaktadır: “Umulur ki, hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırdır. Ve yine umulur ki, sevdiğiniz bir şey de sizin için şerdir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.” (Bakara, 2/216)
Sihirin hakikati var mıdır? Bu işlerle uğraşanların dinî bakımdan durumları nedir?
Sihir veya büyü literatürde el çabukluğu, göz boyama ve yaldızlı sözler söyleme yoluyla gerçekleştirilen hile ve aldatma işi ya da şeytanla yakınlık kurup ondan yardım alma ve nesnelerin şeklini değiştirme iddiası şeklinde tanımlanmıştır. Sihir faaliyetlerinin, dinî değerlerle bir bağlantısı olmadığı gibi bu işlerle uğraşanlar genellikle ahlaki bir amaç da gözetmezler. Bu tür uğraşılardaki temel hedef, çıkar sağlamaktır. Kur’an-ı Kerim’de sihir olgusuna atıfta bulunulmuş (Bakara, 2/102; A’râf, 7/116; Tâhâ, 20/66); Hz. Peygamber de (s.a.s.) sihir yapmayı yedi büyük günah arasında saymıştır. Büyücülerin her şeyi bildiği, başaramayacakları şeylerin bulunmadığı şeklindeki inançlar İslam’a aykırıdır. Bu yüzden bazı müslüman bilginler, gerçekliği bulunmayan bir aldatmaca ve safsata olduğu gerekçesi ile büyünün gerçekliğini reddetmişlerdir. Sihire maruz kalan bir kişi, çare olarak Hz. Peygamber’in önerdiği korunma yöntemleri ile yetinmeli, cinci ve üfürükçülerin tuzağına düşmemelidir. Kendisine büyü yapıldığını sanan ruhsal problemli insanların doktor veya psikiyatri uzmanına müracaat etmeleri uygun olur. ( Diyanet fetvalar kitabından alınmıştır)
KIYMETLİ DOSTLAR
Haydi umreye gidiyoruz
Yarıyıl tatilinde kutsal beldelerde unutamayacakları bir programla umre yapmak için kayıt yaptırmada acele ediniz.
————————– ÖMER KILIÇ 0 542 831 2079 —————————–

Sakarya araç kiralama Sakarya evden eve nakliyat