Şereflikoçhisar Tuzgölü Haber Gazetesi

Gazete – Matbaa – Baskı İşleri

İtikâf nedir, nasıl yapılır?

Dinî bir terim olarak itikâf akıl sağlığı yerinde ve ergenlik çağına gelmiş bir müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet/ Allah’a yakınlık elde etme niyetiyle bir süre durması demektir. İtikâfa giren kimse, camide yer, içer, uyur ve ihtiyacı olan şeyleri mümkün olduğu takdirde camide tedarik eder. Tuvalete gitmek, abdest almak ve gerekli olduğunda gusletmek gibi tabiî ihtiyaçları için ise camiden dışarı çıkabilir. Bulunduğu camide cuma namazı kılınmıyorsa, cuma namazını kılmak üzere başka bir camiye gidebilir. Cenaze namazı için ise dışarı çıkamaz. Kendisine veya malına bir zarar geleceği korkusuna kapılması ya da zorla çıkarılması hâlinde başka bir camiye gitmek üzere içerisinde bulunduğu cami veya mescidden çıkabilir. Bu zorunlu hâllerin dışında camiden çıkarsa itikâfı bozulur. Hz. Peygamber’in(s.a.s.) Ramazan’da ve özellikle bu ayın son on gününde itikâfta bulunduğunu bildiren birçok hadis-i şerif vardır. Nafile olan itikâfın en azı bir gündür. İmam Ebû Yûsuf en az süreyi, bir günün yarıdan fazlası olarak belirlerken İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur. Yukarıda izah edildiği şekli ile camide itikâf erkeklere mahsustur. Kadınlar ise evlerinin namaz kılmak üzere belirledikleri bir yerinde itikâfta bulunabilirler. Şâfiî mezhebine göre ise, mescid dışında itikâf caiz değildir. Kadın, kocasından izin alarak mescitte itikâf yapar. Zira Hz. Peygamber’in(s.a.s.) eşlerinin mescidde itikâfa girdikleri rivayet edilmiştir. Bu mezhebe göre itikâf sırasında oruçlu bulunmak da şart değildir.
Kadir Gecesinin tayini hakkındaki rivayetler nasıl anlaşılmalıdır? Kadir Gecesi Kur’an’da belirtildiğine göre, içerisinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Kur’an, Ramazan ayında (Bakara, 2/185) ve bu gecede indirilmiştir (Kadr, 97/1). Kadir gecesinin Ramazan ayında olduğu kesindir. Ancak hangi güne tekabül ettiği konusunda farklı rivayetler vardır. Zirr b. Hubeyş anlatıyor: “Ubey b. Ka’b’a; (r.a.) İbn Mes’ud’un, (r.a.) ‘Senenin bütün gecelerini ihya eden kimse kadir gecesine tesadüf edebilir.’ sözünü hatırlattığımda, bana şu cevabı verdi: ‘Kendisinden başka ilah olmayan Yüce Allah’a yemin olsun ki, kadir gecesi Ramazan ayındadır. Kadir gecesi; Resûlullah’ın(s.a.s.) bize namaz kılmamızı emir buyurduğu gecedir. O da Ramazan’ın 27. gününün gecesidir. O gecenin alameti, o gecenin sabahında güneşin beyaz ve ışınları gözü almayacak şekilde doğmasıdır.’” Abdullah b. Ömer’den gelen bir rivayette Hz. Peygamber (s.a.s.), “Kadir gecesini aramak isteyen 27. gecede arasın.” buyurmuş, böylece 27. geceyi ibadet ve zikirle uyanık olarak geçirmemizi tavsiye etmiştir. Kadir gecesinin Ramazan ayının 27. gecesinde olduğu genel kabul görmüş olmakla birlikte, Ramazan’ın son on gününün tek gecelerinde veya son yedi gecesinde aranması ile ilgili farklı rivayetler de vardır. Dolayısıyla Ramazan’ın son gecelerini Kadir gecesiymiş gibi değerlendirmek gerekir.
Oruç tutacak gücü olduğu hâlde tutmayan bir kimse, bu oruçlarının fidyesini vererek oruç borcundan kurtulmuş olur mu? Oruç için fidye verilmesi, oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar için geçerlidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) ve sahabenin uygulaması, fidyeden bahseden âyetteki “oruç tutmakta zorluk çekenler.” (Bakara, 2/184) ifadesinin yalnızca yukarıda sayılan kimseleri kapsadığını göstermektedir. Buna göre, oruç tutmaya gücü yettiği hâlde tutmayan veya geçici bir sebeple tutamayan kimseler hakkında fidye hükmü yoktur. Mazeretsiz oruç tutmayanların, tutmadıkları oruçları kaza etmeleri ve tövbe istiğfar etmeleri gerekir. Ayrıca, oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, fidye vermiş bile olsalar, ileride tutabilecek duruma gelirlerse tutamadıkları oruçları Hanefîlere göre kaza etmeleri gerekir. Önceden verdikleri fidyeler oruç borcunu düşürmez.
Fidye verme gücü olmayan kişiler ne yapmalıdırlar? Senenin hiçbir mevsiminde oruç tutamayacak kadar yaşlı olan (pîr-i fânî) kimselerin, maddî durumları uygunsa Ramazan’ın her bir günü için bir fakire fidye (yani bir fitre) vermeleri gerekir. İyileşme umudu olmayan hasta da bu hükme tâbidir (Bakara, 2/184). Fidye verecek gücü olmayanlar ise, fidyeden sorumlu olmazlar. Ancak kasten tutmadıkları oruçların uhrevî sorumluluğunu taşırlar. Bu durumda olanların yapabileceği Cenab-ı Hak’tan bağışlanma dilemektir.
Oruç fidyesi kimlere verilebilir? Oruç fidyesi, tıpkı fıtır sadakasında olduğu gibi onları verecek kişinin bakmakla yükümlü olmadığı yoksul müslümanlara verilir. Fıtır sadakası ve oruç fidyesini vermek durumunda olan kimsenin bunlardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanmaması esastır. Zekât için de aynı kural geçerlidir. Bu sebeple bir kimse zekâtını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usûl (üst soy) ve fürûuna (alt soy) veremez. Usûl, bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; fürû ise, çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır. Yine, bir kimse hanımına zekât, fitre ve fidyesini veremeyeceği gibi, hanımı da kocasına bunları veremez. Bunların dışındaki kardeş, teyze, dayı, amca, hala ve onların çocukları, gelin, damat, kayınpeder ve kayınvalide gibi akrabalar zengin değillerse kendilerine zekât, fitre ve fidye verilebilir. (diyanet işleri başkanlığı fetvalar kitabından alınmıştır)

Sakarya araç kiralama Sakarya evden eve nakliyat