Şereflikoçhisar Tuzgölü Haber Gazetesi

Gazete – Matbaa – Baskı İşleri

Kul hakkının önemi nedir ve ihlali durumunda nasıl ödenir?

İslâm’ın üzerinde hassasiyetle durduğu temel kavramlardan birisi hak kavramıdır. İslâm, bütün canlılara ait hakları ayrıntılı bir şekilde tespit ve tarif edip sınırlarını belirledikten sonra her bir hak sahibine hakkının verilmesini emretmiş; hak ihlali anlamına gelecek her türlü davranışı da yasaklamıştır. Bu hakların başında kul hakkı gelmektedir. Nitekim Allah Teâlâ insanoğlunu en güzel biçimde yaratmış ve mükerrem kılmıştır (el-İsrâ 17/70; et-Tîn 95/4). Bundan dolayı İslâm’da ırkı, rengi, cinsiyeti, dili, dini, konumu ne olursa olsun insanların hakları dikkate alınmış ve gözetilmiştir. Resûlullah (s.a.s.) veda hutbesinde; “Ey insanlar! Sizin canlarınız, mallarınız ırz ve namuslarınız, Rabbinize kavuşuncaya kadar dokunulmazdır.” buyurmuş; kul haklarını ihlal eden kişinin ahirette hüsrana uğrayacağını haber vermiştir. Dolayısıyla İslâm’da kul haklarına riâyet, İslâm’ı anlama ve özümseme göstergelerinden olup dünya ve ahiret saadetine ulaştıran temel vesilelerden birisidir.
Kul hakkı ihlali durumunda; haksızlığın gecikmeden giderilmesi, hak sahibi ile helalleşilmesi ve bu günahtan tövbe istiğfar edilmesi gerekir. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Kim din kardeşinin şeref, onur ve haysiyetine veya malına yönelik bir haksızlık yapmışsa altın ve gümüşün fayda vermeyeceği kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Aksi takdirde yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınarak hak sahibine verilir. Şâyet sevabı yoksa hakkına girdiği kişinin günahlarından alınarak kendisine yüklenir”
Mallarla ilgili kul hakkı ihlali durumunda; mevcutsa söz konusu malın kendisi, yoksa bedeli hak sahibine verilmelidir. Hak sahibinin hayatta olmaması hâlinde ise mirasçılarına teslim edilmelidir. Malın sahibi bilinmiyor veya kendisine ulaşmak mümkün olmuyorsa söz konusu mal veya bedeli hak sahibi adına fakirlere ya da hayır kurumlarına verilmelidir. Ayrıca yapılan bu hatadan dolayı samimi bir şekilde tövbe edip Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir.
Hak ihlali; hakaret etme, küfür, yalan, gıybet, iftira, alay, istihza, rencide etme gibi insanın onur ve haysiyetine yönelikse bu durumda yapılması gereken, ortaya çıkan zarar ve mağduriyeti gidermek ve hak sahibiyle helalleşmektir. Buna imkân bulunmadığı durumlarda ise samimi bir tövbeden sonra hak sahibine hayır dua edilmeli, onun namına hayır hasenat yapılarak bu vebalden kurtulmaya çalışılmalıdır. Bu şekilde bir yol izlemenin manevî içerikli kul haklarına keffaret olabileceği bazı âlimler tarafından dile getirilmiştir.
Gazze’de yaşanan zulüm ve katliam hakkında insanî ve İslâmî sorumluluk
Filistin’de öteden beri devam edegelen ve özellikle de son günlerde Gazze’de gerçekleştirilen sivillere yönelik insanlık dışı katliamlar, mazlum Filistin halkına karşı soykırıma dönüşmüştür. Her geçen gün şiddetini artırarak sivil yerleşim yerleri, ibadethane, okul, hastane, çocuk, kadın ve yaşlı ayrımı yapılmaksızın topyekûn bir halkın hunharca hedef alındığı; masum insanların tedavi, gıda, su, elektrik ve barınma gibi tüm temel insanî haklarının kasten ve insafsızca engellendiği bu insanlık dışı dramı şiddetle lanetlemek ve katliamı işleyenlere ve destekleyenlere karşı durmak her Müslüman üzerine insanî, ahlâkî, vicdanî ve dinî bir görevdir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, sırf iman ettikleri için mü’minlere savaş açanların, onları yurtlarından çıkaranların ve bu kimselere destek verenlerin dost edinilmesi yasaklanmış ve aksini yapanlar zalim olarak nitelenmiştir. (el-Mümtehine 60/9; el-Hûd, 11/113) Hz. Peygamber (s.a.s.) de bu hususta “Kim zulmeden tarafa destek olursa Allah’ın gazabına uğrar.” buyurarak zalimlere destek olanların da zulme ortak olduğunu ifade etmiştir.
Bu itibarla Müslümanlar başta olmak üzere dünya kamuoyu sorumluluğunun farkına varmalı ve sessiz kalarak bu zulümlere ortak olmamalıdır. Zulmü onaylamak veya haksızlığa göz yummak hiçbir insana yaraşmaz. Asırlardır olduğu gibi bugün de, zalime karşı mazlumun, haksıza karşı haklının, insanlık dışı her türlü eyleme karşı vicdanın ve sağduyunun yanında yer almak, Müslüman olarak hepimizin vazifesidir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerîm iyilik ve takva konusunda yardımlaşmayı emretmekte, kötülük ve azgınlık konusunda birbirine destek vermeyi yasaklamaktadır. (el-Mâide 5/2) Buna göre bir kimsenin zulüm altındaki Müslüman kardeşinin yanında yer alması, imkânları ölçüsünde ihtiyaçlarını giderecek şekilde infakta bulunması, ona yardım ve dua etmesi dinî bir sorumluluktur. Bütün bu görevlerin yerine getirilmesi ve yaşanan zulmün ortadan kaldırılması açısından Müslümanların birlik ve beraberliğinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha görülmüştür.
Asırlarca Müslümanların idaresi altında barış yurdu olmuş Kudüs-ü Şerif ve çevresinde yaşanan bu katliamların son bulması ve bölgenin bir an önce huzura kavuşması için İslam dünyası başta olmak üzere tüm uluslara büyük sorumluluklar düşmektedir. Bölgede yaşanan vahşete daha fazla göz yumulmaması, mazlum insanların yıllardır mahrum bırakıldığı temel hak ve özgürlüklerine kavuşturulması ve bölgede kalıcı barışın sağlanması için uluslararası kamuoyunun inisiyatif alması ve insanlık namına gerekli çabayı ortaya koyması zorunluluk haline gelmiştir.

Sakarya araç kiralama Sakarya evden eve nakliyat