Destinin yapılışını zevk ve hayranlıkla izlemek çocukluğumdan kalan ilginç hatıralarımdandır.
Bildiğimiz çamur, ustanın elinde desti oluyor, hem de gözlerimin önünde, şöyle ki:
Killi toprağı, bol su içerisinde ıslatıp sıvılaştırdıktan sonra süzüyor. Süzülen sulu çamuru, lazım olan kıvama gelinceye kadar kurutuyor. Daha sonra elle işlenerek, önceleri elle sonrasında ise motorla döndürülerek biçimlendiriliyor idi. Ancak son zamanlarda kalıplara dökerek de işlenmektedir. Kulplar, hamur kurumaya yüz tuttuğu zaman takılır. Kuruduktan sonra zımparalanır, süsleme sonrası fırınlama yapılır. Su geçirmesini önlemek için reçine veya vernik sürülür. Fırınlama öncesi ve sonrası sırlar çekilir. Testiler üzerine camsı olmayan sır sürülmezse, içindeki su dışına terleme denilen sızarak buharlaşır ki suyun soğumasına sebeb olur. Beyaz topraktan yapılan ve üzeri sırlanan çinileri, çömlekçilikle karıştırmamak lâzım. Bu bilgiler işin tekniğini anlatmak, desti dersi vermek için değil elbette. Hatıraya bilgi kırıntısı katmak için verildi.
Anadolu çömlekçiliği MÖ 5000 ya da 7.000 yıllarına kadar inerken Şereflikoçhisar’ın çömlekçiliği de ondan geri kalmaz zannedersem. Üzülerek ifade etmem lâzım ki ülkemin pek çok yerinde olduğu gibi ilçemizde de desticilik eski havasında değil. Artık desticilik, bilinen kullanımın dışında sadece süs ve hediyelik eşya sektöründe yerini almıştır. Bereket versin ki bu sektörde ilgi bir hayli fazladır. Bu rağbet ise yeni yeni becerileri, alet ve edevatın teminine vesile olmaktadır.
İşte o eski destiçilerden birisi de bizim komşumuz, Destici Tat Mehmet Amca idi.
İlkokulu okuduğum Cumhuriyet İlkokulunun üzerindeki eski garajın üzerindeki evinde yığınla destileri var idi. Rahmetli eşi Kara Fadime Teyze, annemin arkadaşı olduğu gibi Mehmet Amca da babamın arkadaşıydı. Haliyle çocukları da arkadaşımız idi.
Mehmet Amca, konuşmasını uzun kekelemelerle yapardı. Bu hâliyle onu dinlemek ciddi bir sabır işi idi.
İşte yazımızın ana konusu, muhatabımızın konuşmasına saygıyı da içerisinde barındıran sabırla dinlemektir. Bu sabır dersini rahmetli babamdan almıştım.
Hiç unutamıyorum, bir defasında evimize geldiğinde sohbetlerinde bulundum. Babam, anlatıyor, Mehmet Amca ilgiyle dinliyordu. Buraya kadar normal. Ama Mehmet Amca konuşmaya başlayınca babamın, bitmeyen bir sabırla onun kekelemesine müdahale etmeden, gayet güzel konuşan bir muhatabını dinliyormuş edasıyla, jest ve mimiklerini de kullanarak ciddiyetle dinlediğini gösterip, olgunluğunu sabırla pişiriyordu. Ben de kenardan bu ibretli hadiseyi genç yaşımda izliyordum.
Erkek evlâd, babasını; kız da anasını taklid ederek öğrenir, hayata hazırlanır. Bir, iki derken yeri geldi ben de sohbetlerine girdim. Mehmet Amca, beni, kocaman adam dinliyormuşcasına bir güzel dinledi. Konuşma sırası kendisine geldiğinde ise elbette kekelemesine takılmadan benim de onu dinlemem gerektiğini, uygulayarak, yaşayarak öğrendim, hamdolsun. Bu benim yaşımdakiler için çok mühim idi.
Mehmet Amca, kekelemeyi isteyerek yapmıyor idi, bu onun özel durumuydu. Ancak o, kekelemeyi kendine dert etmemiş, onunla barışarak hayatı yaşamış. Kim bilir belki de önceleri daha fazla kekeliyordu; sabır ve gayretle insanlarla irtibat kurabilir, kendini dinletir duruma getirmesi, elbette onun sabrının bir meyvesidir.
Bir meyveyi de rahmetli babam hak etmiş olmalı ki Mehmet Amca gibi kıymetli insanı kendine dost edinmiş. Bu meyvelerin ardından benim meyvemi söylememe bilmem gerek kaldı mı?
Geçmişlerimize Rabbim rahmet eylesin. Âmin.
Sosyal medya yorumlarından
İsa Koçak
Allah rahmet eylesin
Değerli komşumuzdu.
Oğlu Hasan rahmetli iyi arkadaşımdı.
Allah ikisine de rahmet eylesin
Fatma Bayram Kargın
Mehmet eniştemiz nurda yatsın.
Uzun konuşmaz çoğu zaman dinlerdi. Biz alışmış olduğumuzdan galiba, her dediğini çok iyi anlardım.
DİĞER HABERLER
Bizim kadar var mı ki?
Sıla-i Rahim: Akrabalık Hukuku ve ahlakı
MEHMET ÇETİN- Mehmet Kutlu