Evet ölüm.. Bırakın acısını, ismini duyduğumuz anda bile tüylerimizi ürperten acı isim ölüm..…
Kabul edelim etmeyelim, hele hele yaşımız ilerledikçe daha da çok anlıyoruz, ölümün ne demek, sevdiklerimizden ayrılmanın nasıl bir acı olduğunu. İşte o an sanki yıkılıyor karlı dağlarımız, düşüyor omuzlarımız, hayatımız anlamsızlaşıyor. Ama elimizden bir şey gelmiyor. Ne onları geri getirmeye ne de onlarla birlikte kara toprağa girmeye. Çok sevdiklerimizden hani hayatta iken olan canımızı vermek istediklerimizden öyle hızlı vedalaşmak istiyoruz ki, mezarda toprağı hızlıca atıp sessizce uzaklaşıyoruz yanlarından. Ne yaşadıklarımız aklımızda ne sevgimiz, ne de onunla yaşadığımız yıllar umurumuzda olmuyor. Bir kürek, bir kürek daha derken o çok sevdiğimizi kendi ellerimizde aslında kara olmayan ancak acımızın tarifsiz olduğu için kara dediğimiz toprağa… O an aklıma hep şu kıssa ya dahikaye geliyor.
“Yaşantısı, düşüncesi, tavır ve davranışlarıyla İslamiyet’i en güzel şekilde yaşamaya gayret eden Bir imam efendi varmış. Dedim ya imam ama hakkıyla işini yapanlardan namazını tadili erkana uyarak kılmaya çok dikkat edermiş cemaati hayranmış imam efendiye….
Bir gün öğle namazı kıldırırken cemaate imam efendi tam öğlenin sünnetinde sağına selam verirken yaşlı ak sakallı bir ihtiyar görür sola selam verir hemen sağına döner bakar ihtiyar yok…Farza geçer hemen farz namazda da aynısı olur…imam efendi şaşkındır son sünnete durur tam sağa selam verecek ihtiyar yine orda sola selam vermeden sorar” amca sen kimsin necisin hep namazda sağa selam verirken varsın sola selam verip geri baktığımda yoksun ”der. ihtiyar adam ”eğer beni merak ediyorsan istersen pesine cemaatini de al bir karanlık sokak var orayı geç oradan korkunç mu korkunç bir sokak var orayı da geç, ondan sonra yeşil bir kapı çıkacak önüne o kapının üzerinde ”LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULALLAH” yazıyor o kapıdan gir beni orada bulacaksın, kim olduğumu ancak o zaman söylerim” demiş…
İmam efendi hemen cemaate dönüp ”benim başımdan böyle böyle bir iş geçti hadi benle geliyor musunuz ”der…cemaat çok sevdikleri imamlarını yalnız bırakmazlar…önce karanlık sokaktan geçerler.. korkunç sokağa gelince imam efendi arkasına bir bakar kiş cemaatten kimse kalmamış sokak o kadar korkunçmuş ki hepsi kaçmışlar…imam efendi o sokaktan geçmiş yeşil kapıyı görmüş kapı ki güzelliği gözlerini kamaştırmış üzerinde ”LA İLAHE İLLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULALLAH”yazıyormuş …hemen içeri girmiş içerisi o kadar güzelmiş ki imam efendi büyülenmiş ihtiyar adam orada bir koltukta imamı bekliyormuş…imam efendi hemen sormuş”’ dediklerini yaptım dediğin sokaklardan geçtim fakat cemaatim korkunç sokağa gelince beni bırakıp kaçtılar şimdi de bana sen kimsin” der yaşlı adam gülümseyerek imam efendiye ”ben Azrail (a.s) im ve sen öğlenin daha sünnetinde sağa ilk selam verdiğinde beni gördün ya; işte o zaman tereyağından kıl çeker gibi ruhunu bedeninden aldım. Ama sen bunu anlayamadın bile…sonra o karanlık sokak var ya orası senin tabutun. Cemaat seni omuzlayıp getirdi. Sonra o korkunç sokağa yani kabrine koydular.
Ne diyelim rabbim hayırlı bir ömür, hayırlı bir ölüm ve cennetine kavuşturmayı nasip etsin. Dün anam gibi olmasa da ana yarım dediğim, ben küçükken beleyen, acıktığımda karnımı doyuran, ateşim çıktığında yanımda olan, yurtdışında olduğu için her izne gelişinde beni görmeden gitmeyen, ismi Hatice olsa da Fatiş diye çağırdığımız rahmetli dayımın eşini kara toprağa verdik. Söyleyecek söz yok… Ne diyeyim, her ne kadar aramızdan ayrılsa da, çok sevdiği eşine, 6 yıl sonra kavuştu. Rabbim mekanını cennet eylesin, ben daha doğrusu kendisini tanıyan herkes ondan razı idi. Rabbimde ondan razı olsun.
Rabbim hayırlı ömür, hayırlı evlat, hayırlı yaşam nasip etsin. Tek başımıza devam edeceğimiz son yolcumuzda bizleri İmam ve Kuran yolundan ayırmasın. Selam ve dua ile…
DİĞER HABERLER
Evet! yaptıklarından utanmalısın sayın Koçak!
Yapılan hayrın veya okunan Kur’an’ın sevabı ölen kimseye bağışlanabilir mi?
MEHMET ÇETİN / Mikail Özdemir