Efendimiz (a.s.)’ın en yakın arkadaşı Hz. Ebubekir (r.a.). Asıl ismi Abdullah B. Osman’dır. Ama asıl ismi unutulmuş Hz. Ebubekir ismi ile maruf ve meşhur olmuştur. Abdullah Bin Osman denildiği zaman hiç kimsenin aklına Ebubekir (r.a.) gelmez. 573 yılında Mekke’de dünyaya gelmişti. Yani Peygamber Efendimiz (a.s.)’ın dünyayı teşriflerinden 2 yıl sonra.
Efendimiz (a.s.) Hira’da ilk defa vahye muhatap olunca kadınlardan Hz. Hatice (r.a.), kölelerden Hz. Zeyd (r.a.), çocuklardan Hz. Ali (r.a.) ve büyüklerden de ilk iman eden Hz. Ebubekir (r.a.) oldu. Eskiden de zaten var olan arkadaşlık ve dostluk iman bağıyla zirveye çıktı. Hz. Ebubekir (r.a.) aynı zamanda Hz. Ayşe’nin babasıydı. Akrabalık oldu. Kayınpeder-damat ilişkisi oldu. Her şeyden ötesi Hz. Ebubekir bir “Sıddık” idi. İmanı öyle kaviydi ki teslimiyeti öyle zirvedeydi ki belki de tarih boyunca o anlamda Hz. Ebubekir’i geçecek hiç kimse bulunamadı. Efendimiz (a.s.) ilk günlerde Kâbe’de namaz kılarken Mekke müşrikleri Efendimiz’i (a.s.) tartaklamışlar, üzerine saldırmışlar. Hz. Ebubekir (r.a.) koşarak gelmiş herkesi bir tarafa doğru itelemiş ve Efendimiz’i (a.s.) oradan kurtarmıştı. Hz. Peygamber (a.s.) oradan kurtuldu ama müşrikler Ebu Bekir’in bu davranışına sinirlenmişler ve öfkelerini Hz. Ebubekir’e (r.a.) yöneltmişlerdi. Müşrikler, Hz. Ebubekir’i (r.a.) komaya girince kadar, bayılıncaya kadar dövülmüşlerdi, ona eziyet etmişlerdi. Efendimiz (a.s.)’ı kurtarmaya çalışırken “Ne yapıyorsunuz. Rabbim Allah dediği için bir adam mı öldüreceksiniz?” demişti ama öfke kendi üzerine yönelmiş çok eziyete uğramıştı. Bir müddet baygın kaldıktan sonra ayılınca ilk sözü “Resulullah’a (s.a.v.) ne oldu, durumu nasıl, iyi mi?” oldu. Bu sevgiye, bu bağlılığa, bu itibaya bakar mısınız?
13 yıl sıkıntılarla geçti. Hicret izni verildikten sonra. Herkes gruplar halinde Medineyi Münevvere’ye göç ediyordu. Hz. Ebubekir (r.a.) birkaç defa hicrete teşebbüs etti. Efendimiz’e (a.s.) gelerek “Ya Rasulallah! İzin verseniz de ben de hicret etsem” diye söylese de Efendimiz (a.s.): “Dur, bekle! Belki Allah (c.c.) sana hayırlı bir arkadaş nasip eder” diye Ebubekir’in (r.a.) hicret etmesine izin vermiyordu. Bir gün geldi. “Hazırlan beraber yola çıkıyoruz” dedi. Efendimiz (a.s.)’ın “Belki Allah sana hayırlı bir arkadaş nasip eder” derken kastettiği; insanların, yaratılmışların en hayırlısı Muhammed Mustafa (a.s.) idi. Ebubekir’le beraber hicret arkadaşlığı yaptılar. Sevr’de kaldılar. Müşriklere yakalanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Hz. Ebubekir (r.a.) endişe ediyordu. Biz biliyoruz ki nefsi için, canı için değil; onun endişesi iki cihan serveri Efendimiz’e (a.s.) bir şey olur endişesiydi. Sevr’den çıktılar Medine’ye doğru yol alırken Hz. Ebubekir yolda rahat yürümüyordu. Bazen Efendimiz’in (a.s.) önüne geçiyor. Bazen sağa geçiyor. Bazen soluna geçiyor. Bazen arkasına geçiyor. Sürekli yer değiştiriyordu. “Ne yapıyorsun Ebubekir böyle!” “Ya Resulallah! Sana bir şey olmasın” diye cevap vermişti. Sağından bir şey gelir endişesiyle, solundan bir şey gelir, arkandan, önünden bir tehlike gelir endişesiyle her tarafı gözetlemeye, her tarafı kollamaya çalışan bir hali vardı Ebubekir (r.a.)’ın.
Hicretten bir buçuk sene kadar önce Mirac hadisesi yaşanınca Efendimiz (a.s.) gecenin bir bölümünde önce Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya sonra da Mescidi Aksa’dan Sema’ya yükseltince ve yükseltildikten sonra gelip de Mirac hadisesini etrafındakilere anlatınca müşrikler dalga geçmişlerdi. “Gecenin bir bölümünde yüzlerce kilometre ötede Mescid-i Aksa’ya gittiğinden bahsediyor. Onunla da yetinmiyor semaya çıktığından bahsediyor” şeklinde dalga geçerek kabul etmemişlerdi. Efendimiz (a.s.) Mirac’ı, İsra’yı anlatınca; “Hadi gidelim Ebubekir’e soralım. Ebubekir bu işe ne diyor” diye. Ebu Bekir (r.a.)’in kabul etmeyeceğini de ümit ederek Hz. Ebu Bekir’in yanına gelmişlerdi. “Duydun mu Ebubekir? Arkadaşın ne diyor?”
Ebubekir (r.a.): “Ne diyor arkadaşım?”
Müşrikler: “Arkadaşın Mescid-i Aksa’ya gittiğini söylüyor. Sema’ya yükseltildiğini söylüyor. Buna da mı inanacaksın” demişlerdi.
“Siz ne diyorsunuz” dedi. “Siz ne diyorsunuz. Ben onu her gün semaların ötesinden haber aldığı konusunda tasdik ediyorum. Ona iman ediyorum. O söylüyorsa doğrudur.”
İşte teslimiyet…İşte sadakat…(Burhan işleyen)
“Allah’ım,bize yardım eden,içimize sinen,ferahlık veren,bol,yararlı her tarafı sulayan bereketli bir yağmur ihsan eyle. Allah’ım bizi yağmurla sula,bizi ümitlerini yitiren kimselerden eyleme. Allah’ım! Kullarda,illerde,ve diğer yaratıklarında da öyle bir sıkıntı öyle bir darlık var ki senden başkalarına arz edemeyiz. Ey yüce yaratıcımız, bizim için ekinleri bitir. sütlerimizi bollaştır. bizi göğün bereketlerinden sula. Bize yeryüzünün bereketlerinden ihsan eyle. Ey cömert kerem sahibi Allah’ımız biz senden mağfiret dileriz, şüphe yokki Sen bağışlayıcısın, bize gökten bol bol yağmurlar yağdır. Ey bağışlayıcı merhametli rabbimiz.” AMİN.
DİĞER HABERLER
Bizim kadar var mı ki?
Sıla-i Rahim: Akrabalık Hukuku ve ahlakı
MEHMET ÇETİN- Mehmet Kutlu