Şereflikoçhisar Tuzgölü Haber Gazetesi

Gazete – Matbaa – Baskı İşleri

Hemşehrimiz Rıfat Esen’in kitabı çıktı GELİRLERİ KIZ ÇOCUKLARININ OKUMASI İÇİN BAĞIŞLANACAK

Hemşehrimiz Rıfat Esen’in kitabı çıktı. “İKİNCİ VATAN GENÇ CUMHURİYET’E SIĞINANLAR, 1933 – 1953 Derin İz Bırakan Mülteci Alman Bilim, Sanat ve Kültür İnsanları” isimli kitap satışa sunuldu.
Esen; İlçemizde birçok yerde bulunan kitapların satışından elde edilecek olan gelirin, kız çocuklarının okuması için Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlayacağını söyledi.
Daha iki hafta gibi kısa bir sürede satışta olan kitabına yoğun ilgili olduğunu belirten Rıfat Esen, kitabı hakkında gazetemize verdiği bilgiler şöyle;
“İKİNCİ VATAN GENÇ CUMHURİYET’E SIĞINANLAR, 1933 – 1953 Derin İz Bırakan Mülteci Alman Bilim, Sanat ve Kültür İnsanları” başlığını taşıyan, 4 yılda tamamladığım ve Sn Muazzez İlmiye Çığ’ın önsöz yazdığı kitabım Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılına armağan olarak kaleme aldım. Modern Türkiye’yi inşa eden Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, O’nun aydın Eğitim Bakanları ve eğitim kadrosu ile Genç Türkiye Cumhuriyeti’ne sığınıp bu toprakları “İkinci Vatan” belleyerek hizmet eden Mülteci Alman bilim, sanat ve kültür insanlarının saygıdeğer anısına ithaf eder ve bu mülteci Alman bilim, sanat ve kültür insanlarını ülkemize gelişlerinin tam 90. ve Cumhuriyetimizin 100. yılında yayınladık. Nedenini ise kitabımda: “Cumhuriyet’in nimetlerinden faydalanan bir Cumhuriyet bireyi olarak, Cumhuriyet’e ve başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Cumhuriyet’in kurucularına olan bir okyanus kadar büyük olan borç için ülkeye yaptığım hizmetleri asla yeterli görmedim, kitabımı, bu büyük borçtan bir damla daha ödemek üzere kaleme aldım.”
Din ağırlıklı eğitim veren İstanbul Darülfünunu’nun Cumhuriyet’in ihtiyacı olan genç beyinleri yetiştirme konusunda hem isteksiz hem de yetersizdir. Zira, İstiklal Savaşı sırasında kurumun büyük çoğunluğu padişahtan yana ve Kuvay-i Milliye’ye karşıdır. Cumhuriyet Hükümetlerince kendilerine verilen 10 yıllık süre sonunda, bu ihtiyacın ancak bu çağa ayak uyduramayan bu kurumun lağvedilerek yerine evrensel pozitif bilimleri rehber edinen bir üniversite kurulması ve bu üniversitenin gelişmesi için gerekli olan kültür devletinin yaratılması ile karşılanabileceği kararına varılır. Ancak, ülke içinden bu niteliklere sahip bilim, sanat ve kültür insanlarının karşılanması olanağı yoktur. İşte tam bu sırada, Ocak 1933’de azınlık olmasına rağmen, Nazi Partisi’nin çeşitli entrikalarla iktidarı ele geçirmesi ile başlayan süreçte çoğunluğu Yahudi kökenli olmak üzere, çok sayıda komünist, sosyalist, sosyal demokrat, demokrat bilim, sanat ve kültür insanı işlerinden atılırlar, kitapları meydanlarda yakılır, siddete maruz kalırlar. Kamuda iş bulamadıkları gibi Hitler’in ve Nazi Partisi’nden çekinen özel sektörde de iş bulamazlar. Yaşamlarını, seyyar tuz satıcılığı, taksi şoförlüğü, vitrin düzenleme gibi sıradan işlerde çalışarak kazanmaya çalışırlar. Yine Nazi Almanya’sından çekinen komşu ülkeler bu insanlara iş vermekten ve başka bir ülkeye gitmek için ülkelerinden transit geçiş vizesi vermekten kaçınırlar. Bazıları Nazi Rejimince çeşitli komplolarla hapse ve toplama kamplarına atılırlar. Onların çaresiz ve moral çöküntü içinde oldukları bir dönemde Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek nitelikli insanlara olan ihtiyacı ile can tehlikesi altındaki bu insanların güvenilir bir ülkeye sığınıp canlarını kurtarmaları ve iş bulma olanağı, tarihsel bir rastlantı sonucu birbiri ile çakışır. Kısa fakat yoğun görüşmeler sonucunda liyakat usulüne göre seçilen 40 saygın Alman bilim insanı yeni kurulan İstanbul Üniversitesi’nde göreve başlamak üzere Atatürk’ün isteği ile 15 Ekim, 1933’de Türkiye’ye gelirler. 30 Ekim, 1933’de yurtiçi ve yurtdışından görkemli 10. Yıl kutlamalarına katılan 1000 saygın kişi içinde yer alırlar. Bu insanlardan birisi olan Prof. Schwartz, bu durumu, “Bizleri denizlerin dibinin dahi kabul etmediği bir ortamda, batı pisliğinin bulaşmadığı bir ülke keşfetmekten son derece mutluyuz.
Atatürk’ün isteği ile bu bilim insanları ile imzalanan ve üniversitenin dışında çalışmanın yasaklandığı 3’er ve 5’er yıllık sözleşmelerde, bu bilim insanlarının “3 yıl içinde Türkçe öğrenmeleri, derslerini Türkçe vermeleri, Türkçe kitap ve yayın yapmaları, Türk bilim insanı yetiştirmeleri, gerektiğinde ücretsiz olarak Türk hükümetine danışmanlık yapmaları” yer alır. Tam gün çalışana ve kendileri dışında eşlerinin çalışmaları yasak olan saygın bilim, sanat ve kültür insanlarının aileleri ile birlikte rahat bir yaşam sürmeleri için Almanya’da aldıkları ücretin yaklaşık 2 katı, yarım gün çalışan ve işlerine son verilen eski Darülfünun hocalarının maaşlarına göre de 3 ile 5 katı maaş verilir. Atatürk, bütçeye gelen ek bu yükü, milletvekillerinin maaşlarını yarıya düşürerek azaltır.
İlk eğitim ve öğretim yılı olan 1933-1934 dönemi, araç ve gereç eksikliğinden, üniversite rektörünün yönetim beceri yetersizliği, işlerine son verilen öğretim üyelerinin kışkırtması ile ortaya çıkan gerginlik gibi nedenlerin etkisi ile hayli sıkıntılı geçer. Atatürk’ün müdahale ederek Prof. Cemil Bilsel gibi sorunları kaynağında çözücü yaklaşımları ile tanınan saygın bir hukukçunun rektörlüğe atanması ve her iki taraftaki sağ duyulu insanların uzlaştırıcı yaklaşımları ile çözülür.
Bu bilim insanlarının büyük bir kısmı kısa sürede Türkçe öğrenir, derslerini Türkçe anlatır, Türkçe kitap ve makaleler yazarlar. Hatta, Türkçe’yi o kadar severler, öğrenirler ve hayatın her alanında kullanırlar. Örneğin, ünlü hukuk bilgini Prof. Hirsch, 1926 yılında çıkarılan medeni kanundaki hukuk hataları ile Türkçe imla ve yazım hatalarını düzeltirken , botanikçi Prof. Kosswig’ i, Türkçe’yi o kadar benimser ki, rüyalarını dahi Türkçe gördüğünü söyler.
İlerleyen yıllarda, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Hıfzı Sıhha Enstitüsü, Bakanlıklar, İstanbul Güzel Sanat Fakültesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Ankara Devlet Konservatuarı dahil modern Türkiye’nin inşası için davet edilen saygın bilim, sanat ve kültür insanlarının gelişi ile sayı hızla artar. Bu kişiler, Atatürk’ün çizdiği devrimlerin hizmetinde uzun yıllar çalışırlar, büyük hizmetler verirler. Bazıları ülkelerinden kovulmuş olmanın derin acısı ile yaşamlarını yitirir, Türkiye’de toprağa verilir. Bazıları II: Dünya Savaşı öncesinde çeşitli ülkelere giderler. Kalanlar ise II. Dünya Savaşı sonrasında kendilerinden beklenenleri yerine getirmiş olmanın huzuru ve mutluluğu içinde yerlerini yetiştirdikleri ve çocukları olarak gördükleri Türk bilim, sanat ve kültür insanlarına gönül rahatlığı ile terk ederek “Kendi kendilerini imha zamanının geldiği”ne inanarak ağırlıklı olarak ABD, İsrail ve Almanya’ya dönerler. Nobel Tıp ödülünü kıl payı kaçıran Ord.Prof.Dr. Alfred Erick Franck, kendisine sunulan çok cazip teklifleri, “Hiçbir ülkenin bizleri kabul etmediği bir ortamda bizlere yüreğini açan ülkeye, ayrılarak küfranda bulunamam. Burası benim vatanım olmuştur” diyerek elinin tersiyle iten ve ölünceye kadar bu ülkeye hizmet eden, eşi ve çocukları Almanya’ya dönmüş olmasına rağmen, “Diktiğim gül fidanlarının meyvelerini almadan hiçbir yere gitmem” diyerek Gazi Eğitim Enstitüsü’nde ölünceye kadar görev yapan ve Cebeci Asri mezarlığı’na defnedilen Prof. Zuckmayer, ailesini çok sevdikleri İstanbul’da bırakıp daha iyi maddi koşullar için çalışmak üzere Almanya’ya dönen Prof. Kosswig, vasiyeti üzerine ölünce İstanbul’da toprağa verilir. Bunlar gibi, bu toprakları asıl vatanı kabul eden çokça örnek yer alır yazarın kitabında. Diğer taraftan, çeşitli nedenlerle ülkemizden ayrılan ve bizden birileri haline gelenler, samimi olarak “İkinci Vatan” olarak gördükleri ülkemiz ve çocukları olarak gördükleri yetiştirdikleri Türk bilim insanları ile ilişiklerini yaşamlarının sonuna kadar sürdürürler. İçlerinde, aralarında Berlin Belediye Başkanı, yeni kurulan Berlin Özgür Üniversite rektörlüğü yapan Ord. Prof. Dr. Fritz Neumark ve Ord. Prof.Dr. Ernest E. Hirsch gibi dünyaca tanınmış bilim insanı ve yurtseveri olanlar da ülkelerine dönerler. Yeni ve modern bir devlet kurmanın zorluklarını bizzat yaşayıp gören, Atatürk’ten büyük mücadele ve sabretmeyi öğrenen bu kişiler deneyimlerini yeniden inşa edilen Almanya’da kullanırlar.
Diğer yandan, Genç Türkiye Cumhuriyeti, olanaklarını zorlayarak ülkeye davet ederek hayatta kalmalarını sağladığı insanlarla bilime, sanata ve kültüre büyük hizmetler yapmıştır. Bundan en büyük faydayı ise ABD sağlamış, Atatürk’ün Genç Türkiye Cumhuriyeti, dünyada esine pek az rastlanan, akla ve insancıllığa dayanan saygın tavrı ile dünyadaki saygınlığını zirvelere taşımış, bu saygın bilim, sanat ve kültür insanlarının bilimde, sanatta ve kültür alanında bıraktıkları” Derin izlerle” altın çağını yaşamıştır.
Kitaba yazdığı Önsöz’de Sn Muazzez İlmiye Çığ, yazarın telif gelirlerini daha fazla kız çocuğunun okuması için “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği”ne bağışlaması gibi ulvi bir görevi yerine getirmesi yanısıra, eserinin o döneme ışık tutan titiz, ciddi, detaylı toplu bir çalışma olduğunun altını çizer. Yazar’ın Ekin Sanat yayınları arasında çıkan eserini, Cumhuriyet’e ve O’nun kurucusu Büyük Atatürk’e ve diğer kuruculara borcu olan her yurttaşımızın gönül rahatlığı ile okumasını tavsiye edeceği bir eser olarak tanımlar.”

Sakarya araç kiralama Sakarya evden eve nakliyat