Dua, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Dinlerin (ister ilahi ister beşeri olsun) temel öğretilerinden biri, duanın gücünden olumlu anlamda yararlanmaktır. Gerçi her devirde bu güce inanmayan küçük topluluklar olmuştur. Yahudilikte dua, Allah’a yaklaşma vesilesi kabul edilir. İbranice “tephillah” dua anlamına gelir. Buna göre dua kulun Allah’tan bir şey dilemesi, Allah’ı yardıma çağırması, anması demek olur. Hristiyanlıkta dua, dinî hayat açısından büyük önem taşır. Dua Tanrı’ya ulaşma, O’nu tanıma ve vicdanın sesi olarak nitelendirilir. Duanın temelinde yüce bir inanış ve Allah’a güven vardır.
İslam’da dua ibadettir, hatta ibadetlerin özüdür. Temelinde Allah inancının bulunduğu inanışlarda bütün yaratıkların tabiatında (İslam buna fıtrat diyor ) Allah’a doğru bir yöneliş vardır. Kur’an-ı Kerimde canlı ve cansız bütün varlıkların Allah’ı tespih ettiği bildirilmiştir. Bir ayet-i kerimede şöyle buyurulur; “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, Halim’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.” ( İsra, 17/44 ) Başka bir ayette, “De ki: Duanız olmasa rabbim size ne diye değer versin…” (Furkan, 25/77) buyurulmak suretiyle insanın ancak Allah’a olan yöneliş ve ilgisiyle değer kazandığı belirtilmiştir. Bazı hadislerde de Allah’ı güzel isimleriyle anan kimsenin günahlarının denizköpükleri kadar çok olsa bile yine de affedileceği müjdelenmiştir. Dua, biri kavli (söz ve kalple ), diğeri fiili ( iş, eylem ve hâl ile yapılması açısından ) iki kısma ayrılır. Sözlü dua; istekleri Allah’a kalp ve dil ile arz etmektir. Fiilî dua; insanın sözlü olarak Allah’tan istediği şeylerin gerçekleşmesi için gerekli zemini hazırlaması, Allah’ın koyduğu kanunlara uyularak elden gelen tüm gayretin sergilenmesi demektir. Örneğin sınavında başarılı olmak isteyen bir öğrencinin planlı bir şekilde çalışıp başarıyı Allah’tan beklemesi fiilî bir duadır. İnancımıza göre dua önemli bir güçtür, fakat bunun doğru anlaşılıp kullanılması gerekir. Fiilî dua, kavram olarak değilse de içerik olarak Kur’an’da önemli bir yer tutmaktadır. Bir şeyi sadece sözlü olarak istemek, tahakkuku için yeterli değildir. Sözlü dua ile fiili duayı birlikte yapmak gerekir. Sözlü duayı yapıp, fiilî duayı terk etmek, sözle davranış arasında bir çelişki oluşturur. Günümüzde Müslümanların çoğu kaderci bir mantıkla sadece sözlü dua ederek, sorumluluğu adeta yüce Allah’a yüklemektedirler. Yaklaşık yarım yüzyıldır İsrail’in kahrolması için Müslümanların yaptıkları sadece sözlü duaların karşılık bulmama nedenlerini düşünüp irdeledik mi? Fiili dua eksikliği İslam dünyasında yaşanan sorunların temelinde yatan en önemli unsur olarak karşımızda durmaktadır. Dua, işi Allah’a havale etmek değil, iş yapmak için Allah’tan güç talep etmektir.
Kur’an-ı Kerimde çeşitli peygamberlerin fiilî dualarına yer verilir. “Kim de mümin olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir.” ( İsra, 17/19 ) ayetinde de belirtildiği gibi bir şeyi sadece istemek yetmez, onun için çalışıp çabalamak gerekir. Allah, mümin-kâfir ayrımı yapmadan herkese çabasının karşılığını verir. İnsan için ancak çalıştığı vardır.
Kur’an-ı Kerimde fiilî duayla alakalı olarak kullanılan kavramlardan biri sabırdır. Kur’an, duada ısrarlı, tahakkuku için gösterilmesi gereken çabada da sabırlı ve dirençli olmayı emreder: “Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/153 ) Sabır direniştir, bir amaç için sergilenen kararlılığın, emeğin ve sağlam iradenin ürünüdür.
Kur’an-ı Kerimde fiilî dua ile yakın anlamda kullanılan diğer bir kavram tevekküldür. Tevekkül, doğru bir hedefe ulaşmak için Allah’a dayanıp güvenerek gerekli tüm çabayı sergilemek ve işin sonunu O’na bırakmak demektir. Bir ayet-i kerimede şöyle buyrulur: “Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir.” ( Talak, 65/3 ) Doğru bir tevekkül anlayışı, bir işi başarmak için sahip olunan imkânların Allah tarafından yaratıldığına inanarak sebeplere sarılmakla olur. Kur’an’da tevekkül, insanın herhangi bir konuda kendi üzerine düşen sorumluluğu tam olarak yerine getirdikten sonra, dışarıdan gelebilecek engelleyici unsurların bertaraf edilmesi için Allah’ı vekil kılmak, yani O’na güvenmek anlamında kullanılır…
Kişinin Allah’tan istediği şeyin gerçekleşmesi için sünnetullaha ( yüce Allah’ın koyduğu kanunlar ) uyması gerekir. “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır” (Necm, 53/39) mealindeki ayette insanların çalışmaları ile alacakları sonuç arasındaki ilişkiye dikkat çekilir ve bu çalışmanın fiilî dua manasına geldiğine işaret edilir. Hayvanı hasta olan ve iyileşmesi için sadece dil ile dua eden birisine söylenen “Duana biraz da katran ilacı ekle…” sözü, fiilî dua için güzel bir örnektir.
Özetle; Yüce dinimize göre dua; hiçbir çaba ortaya koymadan, görev ve sorumlulukları yerine getirmeden istekleri ve sıkıntıları sadece sözle Allah’a arz etmek değildir. Sadece sözlü dua edip fiili duayı terk etmek veya yalnızca fiili dua ile yetinip, sözlü olarak ilâhî yardımı dilemekten kaçınmak doğru değildir. Her ikisini birlikte yapmak gerekir. Sözlü dua ile fiili dua birbirlerini tamamlayan iki unsurdur. Müslüman toplumların geleceği açısından acilen Kur’an-ı Kerimde değerini bulan doğru bir dua anlayışının ortaya konularak hayata yansıtılması büyük önem arz etmektedir. Unutmayalım ki; bittim diyen kuluna, yettim diyen Rabbimiz var! Ön şart bittim demeden önce yapabileceğimiz her şeyi yapmaktır.( Fahri Sağlık Balıkesir Karesi İlçe Müftüsü)
DİĞER HABERLER
Evet! yaptıklarından utanmalısın sayın Koçak!
Yapılan hayrın veya okunan Kur’an’ın sevabı ölen kimseye bağışlanabilir mi?
MEHMET ÇETİN / Mikail Özdemir