Kıymetli meslektaşlarım Hepinizi en kalbi muhabbetlerimle selamlıyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığımızca Ekim ayının ilk haftası 1986 yılından 2003 yılına kadar Camiler Haftası olarak, din görevlilerimizin camilerden bağımsız düşünülemeyeceğinden hareketle 2003 yılından itibaren de ‘Camiler ve Din Görevlileri Haftası’ olarak kutlanmaktadır. Haftamızın hayırlara vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyorum.
21 yılı Camiler ve Din Görevlileri Haftası hayırlı olsun, hayırlara vesile olsun. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 1-7 Ekim tarihleri arası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığımız her yıl önemli bir konuyu ana tema olarak ele alıp konu hakkında duyarlılık oluşturulmaya çalışmaktadır. Örneğin 2019 yılında “Cami ve Hayat”, 2020 yılında “Cami ve İlim” temaları ele alınmıştı. Bu yılda “Cami, Din Görevlileri ve Vefa” teması işlenecektir. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu bağlamda “PEYGAMBERİMİZ VE VEFA TOPLUMU” konulu uluslararası Mevlidi Nebi Sempozyumu gerçekleştirilecektir. Sempozyumun amacı “İçinde yaşadığımız küresel çağda unutulmaya yüz tutan ve en üstün erdemlerden biri olan vefa konusunu insanımızın gündemine taşıyarak toplumsal bir farkındalık ve bilinç oluşturulmasına katkı sağlamaktır. Kur’an ve sünnet penceresinden, farklı ilmî disiplinler muvacehesinden vefa kavramını ele almak; özellikle vefa Peygamberinin (s.a.s) hayatından örneklere güçlü bir şekilde vurgu yapmak; vefa toplumunun temel dinamiklerini ortaya koymaktır. Vefa toplumunun inşa edilmesine yönelik tarihsel süreçte yaşanan güzel uygulamaları, tecrübeleri günümüz perspektifinden değerlendirmek ve vefa toplumunun yeniden inşasına zemin oluşturmaya çalışmaktır.” diye açıklanmıştır.
İslam medeniyetinin cami
merkezli olduğunu hepimiz biliriz. Bu medeniyette cami, bir kültür merkezi durumundadır. Bir mahallenin/köyün odak noktasını oluşturur. Yani camiler çevrelerine hayat verirler. Geçmişte sosyal hayatın tam ortasında yer alan camilerin günümüzde sadece namaz kılmak için kullanılıyor olması elbette kabul edilemez. Bu yanlış anlayış öylesine yaygınlaştı ki, namaz dışında yapılması gayet normal faaliyetler bile zaman zaman tepkilere yol açar hale geldi.
İnsanlık tarihi boyunca Hz. Adem (a.s) dan itibaren bütün insanlar doğru ya da yanlış bir şekilde ibadet etmişler ve her dönemde ibadet mekanları var olmuştur. Dolayısıyla İslam tarihi boyunca da müslümanlar olarak cami ve mescitler bizim ibadethanemiz olmuştur. Hz, Peygamber (sav) Efendimiz hicret ettiğinde Medine’ye ulaşır ulaşmaz ilk icraatı bir ibadethane yani Mescid- Nebevi’yi inşa etmek olmuştur. O günden itibaren de tarih boyunca bütün müslümanlar cami merkezli bir hayat sürmüşlerdir. Hatta yeni kurulan şehirlerde bile şehrin en merkezine cami inşa edilmiş ve şehir o camiye göre şekillenmiş ve planlanmıştır. Son zamanlarda bu hususta evrilmeler olsa da insanımız kurduğu her köye, yaşadığı her mahalleye bir cami inşa etmeyi asla ihmal etmemiş cami ve cami görevlisi hayatın her aşmasındaki önemli yerini korumuştur.
Cami görevlileri sosyal hayatta insanımızın doğumu, ölümü, sünneti, düğünü aile anlaşmazlıkları dahil günlük hayatının her safhasında yer almış, topluma gerektiğinde imamlık, gerektiğinde danışmanlık, gerektiğinde rehberlik yapmış vatandaşın ihtiyaç duyduğu her alanda vatandaşın yanında yer almıştır.
Hz. Peygamber (sav) döneminden bu güne cami ve mescitlerimiz bir ibadethane olduğu kadar aynı zamanda bir ilim merkezi (okul), gelen heyetlerin kabul edildiği ve resmi görüşmelerin yapıldığı devlet dairesi, gerektiğinde sohbet merkezleri gibi bir çok işlevi olan bu kutsal mekanlar hep hayatın merkezinde yer almıştır. Son yıllarda gerek Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından bu alanda sempozyumlar düzenlemekte ve birçok etkinlikler icra edilmektedir. Camilerin maddi imarı ne kadar önemli ve gerekli ise manevi mimarı da o kadar önemli ve gerekli dir. Camilerin en önde gelen manevi imarı, cami içinde görev yapacak, dini hizmetleri yürütecek görevlileri ve kadın-erkek, genç ihtiyar demeden camileri dolduracak cemaat yetiştirmektir. Zira din görevlisi ve cemaati bulunan bir mabet manen mamurdur. Unutulmamalıdır ki her bir cami yeniden inşa edilebilir. Ancak en mükemmel bir şekilde yapılan bir camide din görevlisi ve cemaat yoksa o cami manen virane olmuş demektir.
Bugün Yüce Rabbimizle aramızdaki ahdimizi hatırlamaya, tüm insanlık ve kâinatla olan vefa sözleşmemizi yenilemeye ihtiyaç vardır. Müslümanlar olarak bizler, vefayı en üst seviyede yasayan ve temsil eden, vefa insanı ve muallimi Hz. Peygamber’in rehberliğinde vefa toplumunu yeniden inşa etmekle mükellefiz.
Yuva, vefa duygusu üzerine kurulmuş ise devam eder ve canlı kalır. Millet bu yüce duygu ile faziletlere erer. Devlet, kendi vatandaşlarına karşı ancak bu duygu ile itibarını korur. Fakat vefa düşüncesini yitirmiş bir millette toplum birbirlerine karşı kuşkulu, yuva kendi içinde huzursuz, devlet vatandaşlarına karşı duyarsız ve her şey birbirine karşı yabancıdır. Vefa, dosta ait bir sıfattır. Dost, dostunu asla terk etmez. Dostluğun devamı da ancak vefaya bağlıdır.
Bu vesileyle ezan ile başlayıp sala ile son bulan hayatımıza rehberlik eden hocalarımızdan, camilerimizin en değerli varlığı olan cemaatimizden ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum. Yüce Rabbim camilerimizi cemaatsiz, minarelerimizi ezansız, toplumumuzu vefasız bırakmasın.
DİĞER HABERLER
Bahane popo gibidir, herkeste bulunur!
Bela ve musibetler kader midir?
MEHMET ÇETİN – Mustafa Emre